5 Aralık 2015 Cumartesi

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ ULUSALLAŞTIRMA PROJESİ, Sıddık DEMİR

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ      ULUSALLAŞTIRMA PROJESİ
                                                                                            Sıddık DEMİR
            Küresel güçlerin en çok rahatsız oldukları konu, Anadolu insanı için hem "Türk", hem de "Mümin" olmasını vurgulayan her türlü sivil- resmi eğitim anlayışıdır. Bu bölgede yaşayan insanların en tabi arzusu, tarihi misyon ve birikimlerinin gereği, sorumluluklarının farkında olarak yaşamaktadır Türk-İslam kimliğini…
            Bunlardan birinin sulandırılması veya budanması için öbürünün keskinleştirilmesi politikası "Ulusalcılığın" temelini oluşturmaktadır. Nihai hedef; her iki unsurun başkalaşıma tabi tutulmasıdır. Bunun mümkünatı için, önce tekleştirme metoduyla bir ayağın kimlikte düşürülmesidir.
            Küresel güçler bilirler ki; Her iki kimlik direğinin aynı oranda varlığı, birbirini besleyerek güçleşmektedir. O halde önce birini, diğerini öteleyerek keskinleştirmek gerekir. Ve öylede  olmaktadır. Bu durum, özelliklede misyonu olan milletlerin, daha rahat sömürülme olgusu içine girebilmesi için şarttır.
            Müdahale edilmesi gereken müesseselerin başında eğitim gelir. Darbeyle gönüllerdeki ülkünün, kafalardaki duruşun yok edilmeyeceğinin farkında olan bu güçler, eğitim anlayışıyla insanları müstemleke yapmanın çok daha kolay olduğunu bilirler. En çağdaş sömürü politikası
budur. Sistemi oturtmak, bunlar için çok önemlidir. Medreseden bugünkü çağdaş denilen eğitim anlayışına geçiş incelenecek olursa, söylenmek istenen daha rahat anlaşılabilir.
            Medrese anlayışında ne zaman ki Fen ilimlerine kapılar kapatılmıştır, o zaman gerileme ve çöküş olmuştur. Eğitimin iki ayağından biri ihmal edilmiştir. Medreselerin kusuru budur ve
büyüktür. Bu durum, milleti köleleştirmeye kadar götürmüştür. Aynı medrese her iki umdeleri birbirleriyle çatıştırmayan bir anlayışı uyguladığı dönemlerde de, aynı milletin nasıl yeryüzünün efendisi olduğuna tarih şahittir. En az altı yabancı dil bilen devlet yöneticileri, yine en az o kadar dil bilen, şimdilerde hiç de önem verilmeyen din görevlileri v.s, o medreselerin yetiştirdiği model
kadrolardır.
            Bilginin gücü dünyayı küçültür, İnsanı büyültür. Büyüklük, küçüklüklere hâkimiyetle olur. Türk milleti birden çok cihan hâkimiyeti yaşadıysa sebebi budur. Günümüzde de çağdaş anlayış denilen eğitim metodunun durumu medreselerin gerileme dönemindeki gibidir. Materyalist tek düze bir anlayış, cihan hâkimiyeti kurmuş, misyonu olan bir millete yakışmıyor. Eğitim de Fen kafalarla bir yerlere varılmıyor. Sosyal bilimlerin özendirilmediği sistemlerde, farklılıklar genetik zafiyetlere dönüştürülerek sürdürülebilir. Nitekim Cumhuriyet Türkiye'sinde öyle olmaktadır. Vatandaş-Devlet çatışmasının temelinde bu anlayış vardır. Sonuç; Onca emekler verilerek eğitilmiş nesillerin
meyve vermemesi… Zamanla imalat hataları da olmuyor değil. O halde uygulanan Eğitim sistemi müstemleke sistemdir. Ürünün; kendi milletinin lehinden ziyade Emperyal güçlerin lehine gelişme
kaydetmesi, siyasal anlamda "Ulusalcılık" fikrinin membaı olması pozisyonundadır. Bu tespit şu an yalnızca bizim ülke için midir veya bu kalıba uyan başka ülkeler var mıdır? Düşünmek lazım.
        Bu Ülke'nin gayri dostları, bu Millet'in gayri sevdalıları, bu klasik değerlerden birinin sivriltilmesinde ve diğerinin köreltilmesinde kendilerine göre sağlıklı anlayışı yakalamış
görmektedirler. Türedi bir anlayışta olanlar "Ulusalcıları kast ediyorum" Bunlar sistemin sahibi oldukları için hedefimizde tabiiki onlardır.
       Küresel güçlerle iş birliği yapanlar, Emperyal gayelere hizmet etmeyi iş birliği bilen, "Ulusalcılık" adı altında sınırlarını genişleten bu güçler, yeni bir iştirakçiye davetiye çıkarmamış
olsalardı bu yazıda olmazdı belki. Seksenli yılların askeri darbesinden önce sağlıklı gelişen bir anlayışın, darbeden sonra "Ulusalcılara" entegre edilme çabası, bu gün gelinen nokta itibarıyla
kendini göstermektedir. MHP ve son atraksiyon Kamu-Sen memur konfederasyonunun "Ulusalcılık" dairesine çekilmek istenmesi bakımından bu durum çok önemli bir göstergedir.
       Her türlü antidemokratik eylemler ana unsura karşı alınan bir vaziyettir. Ana unsurları, tali unsurların menfaatlerine yönelik yapılandırma projesi, bizim kuşağın seksenli yıllarda farkına vardığı
siyasi Emperyal dönüşüm projelerinden sadece biridir. Milletin okulu olan İmam- Hatiplere karşı ABD'de "funtamantalist yetişiyor, kapanmalıdır" mesajından tutunuzda, milletin uğruna her şeyini verebileceği manevi değerlerindeki gelişmelerin "Osmanlı ruhu uyanıyor tedbir alınmalıdır" Hezeyanı veya bir ilim adamının "Ne zaman ki İslam'a şaşı bakmaya başladı, o zaman yolumu değiştirdim" Dediği durumu anlatıyorum. Bunları yapanlar "Ulusalcılığa" açık çek verenlerdir. O halde
hızla değişilmelidir. "Milliyetçilik" tabiri bundan böyle yerini "Ulusalcılığa", "Millet" kelimesi "Ulus"a vurgulanarak atılan adımlar geliştirilmelidir.
       Bu gün aramızda olmayan o insanla başlatılanlar hızla devam ediyor. Son olarak; Önceleri kendilerine sivil beşli çete denilen sivil örgütler bu gün sağdaki bir partiyi de içine alarak gücünü
geliştirmiş görünmektedir. En son atılan kanca Kamu-Sen memur konfederasyonudur. Üstelik ev sahipliğini de bu sendikaya yaptırmışlardır. 
Bekleyip göreceğiz. Taşlar daha ne kadar yerinde oynatılacak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder