SİSTEMLERİ TARTIŞMAK
Sıddık DEMİR
İlkelere uyulmaz ise, yaşanılan ilke olur. Üzerinde tartışılmaksızın
kabul gören değerler, doğmalar, belki tartışılmaya
açılabilir. Sürekli sözler
söylenerek mütemadiyen gündemde tutulan kıymetler ise mutlaka daha değer kazanır. Mesela Mevlana
için;
Derler ki; ‘Moğollarla işbirliği yaptı. Hemen yanı başındaki yerleşim
yerleri olan Kayseri, Kırşehir
havalisindeki Ahi’ler Moğollara kafa tutarak yer yer kanlı savaşlara girmişler
ve on iki bine yakın taraftarlarının şehit olması karşısında O, Moğollarla sulh yaptı. Dindaşlarının kırılması karşısında
kılını bile kıpırdatmadı’ derler.
Derler ya ;
Karşısında birileri de;
‘Eğer Ahi’lerin safında yer almış olsaydı,
kırılan yalnız on iki bin
Ahi dervişlerine
ilaveten kat be kat Konya Mevlevi dervişlerinin de olacağını bugün itibariyle tarih yazacaktı. Ve biz bugün Ahi’lerin yanında yer
alarak ,o muazzam gücün karşısında bile bile o kadar insanın yaşadığı Konya’nın
zararına sebep teşkil
ettiği için Mevlana
Hazretlerini yine tenkit edecektik.
Üstelik Hz. Mevlana bir mutasavvıf
bir gönül adamı. Elinde ki tek malzeme insan.
Onu nasıl kıran ve kırdıran
karışıklık içine atar.
Bu işin aktörlüğüne
nasıl soyunur. O ancak yönlendirici fikirler beyan eder. Kendisi askerde değil, savunma ile ilgili vazifeli kurumlar vardı’
derler.
Velhasıl el insaf;
Koca Mesnevi’de ne muazzam sözler
eder, anlamı asırları kucaklayan,
ama onu bile anlamadan, bir ‘kabak’ olayının zahiri boyutunda gezinir
dururlar. ‘Enel-Hak’ diyen
Hallac-ı Mansur, şeri
ölçülere uygun anlam ifade eden
“Ben Allah’ım” der mi
hiç? ‘Enel-Hak’ ifadesine yüklediği anlamı öyle zannediyorum ancak Ledün
ilmi sahipleri anlayabilir.
Boyut farkı…
İlk eksende akli ürünlerle bütün
gerçeği kavradığını zannederler…
Bu yolda mesafe kat ederek kazanılan metafizik gerçekten haberdar
olmamaları veya o alemi yok kabul etmeleri bu alanın yok olması anlamı elbette taşımaz. Hz. Mevlana sanki geleceği görmüş gibi kendisi veya benzeri durumda olan diğer
kardeşleri için söylediği; ‘Sinede
söylenmeyecek öyle sırlar var ki, bu sırları zahirin alimlerine
söylesek katlimize fetva verirler. Cahil halka söylesek
bize putperest derler, kafir derler.’ demektedir.
Bu arada üzerinde durulması
gereken ‘Zahirin alimleri’ dir.
Akli ilimler, akıl ürünü olan
bilgilerle yüklenmiş olanlardır. Mevlana Hz.’leri, zahiri yani kelam
alimlerini yok saymıyor, onları
aşağılamıyor. Yalnız bir alt boyutta ahkam
kestikleri için onlara hakikatin gerçeğini anlatmakta sıkıntı çektiğini ifade ediyor. Netice ne olursa olsun
diyemiyor, sırların ifşacısı
olma durumda olmadığını ifade ediyor.
İtham ettiği akli ürün
alimlerini tetikleyerek, boyut
değiştirme noktasına
yani ‘Ay-nel yakından Hak-kel yakına’
ulaştırmak belki de hedeflenen şeydir. O’nun ‘Zahirin alimleri’ olarak sınıflandırdığı
bu kategorideki düşünce adamlarını yok sayması zaten düşünülemez. Çünkü
günümüzde bile kendisine ölçülü
veya ölçüsüz yaklaşan “Zahirin
alimlerine” taş çıkartacak
derecede zahiri ilimlere zaten
vakıftır. Bu konuda zirve olduğunu bilmeyen yoktur. Eleştirel olarak
yaklaşanların bir kısmı sanki
basiretleri bağlanmış gibi bu noktayı bile
hesap edemiyorlar gibi geliyor bana.
Derlerki;
Kur-an’nın ledünni muhtevasını, ancak O’nda bütün varlığın sesini duyabilenler ve O’nun derinliklerinde insan
ruhuna ait korku ve ümit, tasa ve sevinç, keder ve neşe musikisini birden dinleyenler anlar. O’nu sanki kendine inmiş gibi
dinleyebilen zaman üstü ruhlar,
O’nda cennet meyvelerinin lezzetini, Firdevs bahçelerinin renk ve güzelliğini
tadar ve görürler.*Zahirin
alimlerine bunları anlatamamak, doğum öncesi bir çocuğa
dünyayı anlatamamak gibi bir şey olur.
Evet
boyut farkı…
Ha siyasetten eleştiriliyorsa, bu işi bu açıda değil siyaset sosyologları eleştirmelidir. Tıpkı günümüz alimlerinden
Fethullah Gülen Hoca’nın
da bu anlamda eleştirilmesi
gibi. Sayın Gülen’in
ilmi karşısında şapka çıkartmayan alim pek azdır. Onun için, kurdurttuğu teşkilatlar
sayesinde Müslüman Türk insanı
kültürel anlamda en büyük yayılmacılığı
sağlamıştır. Onun bu yapısal oluşumu ister kabul edilir isterse edilmez
ama bal gibi bir devlet siyasetidir.
Günümüzde devletlerin bile yapamadığı bu türde organizasyonu ,yeni üniversite bitirmiş, henüz dünyadan habersiz iki gencin
gittiği ülkede o ülkenin
en yüksek makamları tarafında, üstelik
iltifatlarla karşılanan
bu gençlerin oynadığı rolden, kendilerinin bile haberdar olmayışını nasıl izah edebiliriz. Dünyanın
küresel güçleri arasında yerini almış bir aktör gibi bu anlamda yol alan diğer
çevresel güçlerle teması ve tutunabilmesi
küçük bir olay mıdır? Küresel
ölçekte sistemlerle mücadele ederek hakkıyla müesseseleşen bu evrensel projeyi Türkiye
ölçeğindeki her
bürokratın veya aydın grubunun bunu anlaması kolay mı?...
Tenkit muhatabını olgunlaştırır.
Sayın Gülen’e adam gibi tenkit
yönetemeyenler ‘irticacı’ veya
‘ajan’ deyip geçiyorlar. Bizim
askerimizin ‘irtica’ diye dillendirmelerindeki kasıt, meğer Sayın Gülen cemaatinin bu türde küresel
duruşunaymış. Organize ve teşkilatçı yapısına olan korkudanmış. Oysa İslam’ın
en aydınlık en modern, çağa
uygun duruş ve yorumu olan Gülen hareketi,
bu Milletin sevdası olmuştur. O dünya ölçeğinde bu milletin kültür
politikasını yürütmektedir. Asırlardır işleyen misyonerlik
faaliyetlerine karşı, getirisi Anadolu’ya olan
örgütlenmeyi hangi izan hangi insaf istemez.
Denilebilir mi; Amerika, Irak Afganistan ve Filistin deki Müslümanları
ezerken, Sayın Gülen
Hoca bu eylemi tasvip edermiş
gibi onlarla işbirliği yapıyor. Buna bu anlamda işbirliği
denir mi? Kontrol edilemeyen bir
güç, karşısına
geçersen anında destek verdiklerinle beraber yok olursun. Yanında olursan, bari yavaşlatma şansın var. Kendin yok olmadığın
gibi ortak değer taşıyan insanların
da daha az zarar görmesi sağlanabilir.
İşte siyaset budur.
Hazreti Mevlana-Moğol
işbirliği denilen temaslar da
aynı çerçevede işlenmelidir.
Asırlardır Müslümanların
peygamberi eleştirilmiştir de
değerinden ne kaybetmişse,
onların varisleri durumunda olanlarda aynı şeyleri kaybetmiş olurlar. Hal böyleyken niçin ayni kumaşın parçalarınca bütüne yönelik
faydasız çalışmalara devam edilmektedir. Demek ki bu da onların imtihanı olmaktadır. Sistemleri tartışmak yerine ‘olaylarla’ oyalanmanın beyinleri de geliştiremiyor oluşu, şu kısır fikir hayatımızdan da
görünmektedir.
Müslümanlar siyaseti, olmazsa da olur
anlayışıyla, ihmal ettikleri için,
bu duruma düşmüş olamazlar
mı?. Ticari siyaset
,kültürel siyaset ,uluslar arası siyaset ve iç bünyede siyaset…
Evet bilinmesi gerekli envai türlü siyaset… Vesselam… (*Sızıntı sayı333.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder