7 Aralık 2015 Pazartesi

SİSTEMLERİ TARTIŞMAK - (Eğitimci, Araştırmacı - Yazar) Sıddık DEMİR

SİSTEMLERİ   TARTIŞMAK
                                                                                    ddık DEMİR
  İlkelere uyulmaz ise, yaşanılan ilke olur. Üzerinde tartışılmaksızın kabul gören değerler, doğmalar, belki tartışılmaya açılabilir. Sürekli sözler söylenerek mütemadiyen gündemde tutulan kıymetler ise mutlaka daha değer kazanır. Mesela Mevlana  için;
 Derler ki; ‘Moğollarla işbirliği yaptı. Hemen yanı başındaki yerleşim yerleri olan Kayseri,rşehir havalisindeki Ahi’ler Moğollara kafa tutarak yer yer kanlı savaşlara girmişler ve on iki bine yakın taraftarlarının şehit olması karşısında O, Moğollarla sulh yaptı. Dindaşlarının rılması karşısında kılını bile kıpırdatmadı’ derler.
Derler ya ;
Karşısında birileri de; ‘Eğer Ahi’lerin safında yer almış  olsaydı,rılan yalnız on iki bin Ahi dervişlerine ilaveten kat be kat Konya Mevlevi dervişlerinin de olacağını bugün itibariyle tarih yazacaktı. Ve biz bugün Ahi’lerin yanında yer alarak ,o muazzam gücün karşısında bile bile o kadar insanın yaşadığı Konya’nın zararına sebep teşkil ettiği için Mevlana Hazretlerini yine tenkit edecektik. Üstelik Hz. Mevlana bir mutasavvıf  bir gönül adamı. Elinde ki tek malzeme insan. Onu nasıl kıran ve kırdıran karışıklık içine atar. Bu işin aktörlüğüne nasıl soyunur. O ancak yönlendirici fikirler beyan eder. Kendisi askerde değil, savunma ile ilgili vazifeli kurumlar vardı’ derler.
Velhasıl el insaf;
Koca Mesnevi’de ne muazzam sözler eder, anlamı asırları kucaklayan, ama onu bile anlamadan, bir ‘kabak’ olayının zahiri boyutunda gezinir dururlar. ‘Enel-Hak’ diyen Hallac-ı Mansur, şeri ölçülere uygun anlam ifade eden “Ben Allah’ım” der mi hiç? ‘Enel-Hak’ ifadesine yüklediği anlamı öyle zannediyorum ancak Ledün ilmi sahipleri anlayabilir.
Boyut farkı…
İlk eksende akli ürünlerle bütün gerçeği kavradığını zannederler… Bu yolda mesafe kat ederek kazanılan metafizik gerçekten haberdar olmamaları veya o alemi yok kabul etmeleri bu alanın yok olması anlamı elbette taşımaz. Hz. Mevlana sanki geleceği görmüş gibi kendisi veya benzeri durumda olan diğer kardeşleri için söylediği; ‘Sinede söylenmeyecek öyle sırlar  var ki, bu sırları zahirin alimlerine söylesek  katlimize fetva verirler. Cahil halka söylesek bize putperest derler, kafir derler.’ demektedir.  
Bu arada üzerinde durulması gereken ‘Zahirin alimleri’ dir. Akli ilimler, akıl ürünü olan bilgilerle yüklenmiş olanlarr. Mevlana Hz.’leri, zahiri yani kelam alimlerini yok saymıyor, onları aşağılamıyor. Yalnız bir alt boyutta ahkam kestikleri için onlara hakikatin gerçeğini anlatmakta sıkıntı çektiğini ifade ediyor. Netice ne olursa olsun diyemiyor, sırların ifşacısı olma durumda olmadığını ifade ediyor.
İtham ettiği akli ürün alimlerini tetikleyerek, boyut değiştirme noktasına yani ‘Ay-nel yakından Hak-kel yakına’ ulaştırmak belki de hedeflenen şeydir. O’nun ‘Zahirin alimleri’ olarak sınıflandırdığı bu kategorideki düşünce adamlarını yok sayması zaten düşünülemez. Çünkü günümüzde bile kendisine ölçülü veya ölçüsüz yaklaşan “Zahirin alimlerine” taş çıkartacak derecede zahiri ilimlere zaten vakıftır. Bu konuda zirve olduğunu bilmeyen yoktur. Eleştirel olarak yaklaşanların bir kısmı sanki basiretleri bağlanmış gibi bu noktayı bile hesap edemiyorlar gibi geliyor bana.        
Derlerki;
Kur-an’nın ledünni muhtevası, ancak O’nda bütün varlığın sesini duyabilenler ve O’nun derinliklerinde insan ruhuna ait korku ve ümit, tasa ve sevinç, keder ve neşe musikisini  birden dinleyenler anlar. O’nu sanki kendine inmiş gibi dinleyebilen zaman üstü ruhlar, O’nda cennet meyvelerinin lezzetini, Firdevs bahçelerinin renk ve güzelliğini tadar ve görürler.*Zahirin alimlerine bunları  anlatamamak, doğum öncesi bir çocuğa dünyayı anlatamamak gibi bir şey olur.
Evet  boyut farkı…
Ha siyasetten eleştiriliyorsa, bu işi bu açıda değil siyaset sosyologları eleştirmelidir.pkı günümüz alimlerinden Fethullah Gülen Hoca’nın da bu anlamda eleştirilmesi gibi. Sayın Gülen’in ilmi karşısında şapka çıkartmayan alim pek azdır. Onun için, kurdurttuğu teşkilatlar sayesinde Müslüman Türk insanı kültürel anlamda en büyük yayılmacılığı sağlamıştır. Onun bu yapısal oluşumu ister kabul edilir isterse edilmez ama bal gibi bir devlet siyasetidir. Günümüzde devletlerin bile yapamadığı bu türde organizasyonu ,yeni üniversite bitirmiş, henüz dünyadan habersiz iki gencin gittiği ülkede o ülkenin en yüksek makamları tarafında, üstelik iltifatlarla karşılanan bu gençlerin oynadığı rolden, kendilerinin bile haberdar olmayışını nasıl izah edebiliriz. Dünyanın küresel güçleri arasında yerini almış bir aktör gibi bu anlamda yol alan diğer çevresel güçlerle teması ve tutunabilmesi küçük bir olay mıdır? Küresel ölçekte sistemlerle mücadele ederek hakkıyla müesseseleşen bu evrensel projeyi  Türkiye  ölçeğindeki her bürokratın  veya aydın grubunun bunu anlaması kolay mı?...
Tenkit muhatabı olgunlaştırır.
Sayın Gülen’e adam gibi tenkit yönetemeyenler ‘irticacı’ veya ‘ajan’ deyip  geçiyorlar. Bizim askerimizin ‘irtica’ diye dillendirmelerindeki kasıt, meğer Sayın Gülen cemaatinin bu türde küresel duruşunaymış. Organize ve teşkilatçı yapısına olan korkudanmış. Oysa İslam’ın en aydınlık en modern, çağa uygun duruş ve yorumu olan Gülen hareketi, bu Milletin sevdası olmuştur. O dünya ölçeğinde bu milletin kültür politikasını yürütmektedir. Asırlardır işleyen misyonerlik faaliyetlerine karşı, getirisi Anadolu’ya olan örgütlenmeyi hangi izan hangi insaf istemez.
Denilebilir mi; Amerika,  Irak Afganistan ve Filistin deki Müslümanları ezerken, Sayın Gülen Hoca bu eylemi tasvip edermiş gibi onlarla işbirliği yapıyor. Buna bu anlamda  işbirliği denir mi? Kontrol edilemeyen bir güç, karşısına geçersen anında destek verdiklerinle beraber yok olursun. Yanında olursan, bari yavaşlatma şansın var. Kendin yok olmadığın gibi ortak değer taşıyan insanların da daha az zarar görmesi sağlanabilir.
İşte siyaset budur.
Hazreti Mevlana-Moğol işbirliği denilen temaslar da aynı çerçevede işlenmelidir. Asırlardır Müslümanların peygamberi eleştirilmiştir de değerinden ne kaybetmişse, onların varisleri durumunda olanlarda aynı şeyleri kaybetmiş olurlar. Hal böyleyken niçin ayni kumaşın parçalarınca bütüne yönelik faydasız çalışmalara devam edilmektedir. Demek ki bu da onların imtihanı olmaktadır. Sistemleri tartışmak yerine ‘olaylarla’ oyalanmanın beyinleri de geliştiremiyor oluşu, şu kısır fikir hayatımızdan da görünmektedir.
Müslümanlar siyaseti, olmazsa da olur anlayışıyla, ihmal ettikleri için, bu duruma düşmüş olamazlar?. Ticari siyaset ,kültürel siyaset ,uluslar arası siyaset ve iç bünyede siyaset…  Evet bilinmesi gerekli envai türlü siyaset… Vesselam… (*Sızıntı sayı333.)         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder