7 Aralık 2015 Pazartesi

İNSAN GELECEKTE YAŞAR & Eğitimci, Araştırmacı -Yazar, Sıddık Demir

İNSAN GELECEKTE YAŞAR
                        Sıddık Demir
İnsan;  fıtratı doğrultusunda iradesiyle edindiği sonraki donanımları ile de samimiyetini her an ortaya koyabilir. Bu tip ideal duruşu olan insan tekâmül ettiği oranda ancak tek bir iradeye bağlılık oluşturur ve başkaca bağlardan azade olur. İşte inanç-iman budur. Yanılmayan gerçek var oluşun sırrı, ideal insanda kendini daha bariz gösterir. Belki bunlarda seçilmiş kimselerdir, kim bilir...
İnsanın hayat denilen zaman vetiresini, o iradeye uygun bir şekilde yaşamayı başarması, statünün en ulaşılması zor olan payesidir. Bu şablona uyan veya uyma gayreti gösteren numuneler, geniş yığınlar içerisinde her zaman bulunur. “Bu tip modeller fi tarihinde kaldı, ah bir bulsam eteğine yapışır bırakmazdım” heyulası, insandaki reel akışın bilinmemesine işarettir. Belki de nasip meselesi…Derler ya; Arayan bulur.. altının kıymetini sarraf bilir…
“İnsan Gelecekte Yaşar” İsminde Prof. Dr. Turan Güven imzalı yaklaşık 450 sayfa hacminde kitabı bitirdiğimde mistik bir takım ürpertiler içinde yukarıdaki paragrafta da ifadesini bulan beyin jimnastiği içine girdim. Çoğu zaman zarf, iç derinliği ele verir. Velâkin bu konunun mütehassısi olmak gerekir. Siluetler veya refleksler iç derinliğin dışa vurumu olduğu yine mütehassısleri tarafında söylenir.
Turan Hoca’nın içselleştirdiği kişiliğini “İnsan Gelecekte Yaşar”da bütün çıplaklığıyla bulmanız mümkün. Yakinen tanıyanlar nezdinde, zaten hoşgörü veya mütevazı kişiliğiyle ön plana çıkan ve bir bilim adamlığı esprisine uygun yaşantısı olan “net” görünümlü bir insandır o…Akademik payenin en üstüne çıkmış, geldiği noktadan geçmişe, yani yaşadığı bir koca ömre tutulan ışıldakla, işlediği konular müthiş mesajlarla yüklüdür.Yaşanılan sıra dışı sevgi anlayışı ”Canan canı istemiş vermesek olmaz, belki gücenir, istediği bir can olsun, al onun olsun, sözümü olur” Asaletli duruşa tamda iyi bir örnek oluşturmaktadır Turan Hoca… ûmla bir gün veya bir haftalığına nikah kıydırdıktan sonra, teslim edilmesi örneğinde de olduğu gibi… Teskere gibi gün bile sayma ümidi olmadan, hatta ancak Ukba’dan buluşma beklentisi içinde bir ömrü harcamak… Beklemek güzel şey umut yarısı, ya bekleyememek içler acısı … İşte saf temiz Anadolu çocuklarının aşk anlayışı budur. Hemcinsini, karşı cinsten birilerini özel veya genel olarak sevmeyen insan, insan olabilir mi? Dahası, eğer inanıyorsa yaratıcısını, anasını babasını nasıl sevmez.
Aslında her şey onunla başladı. O var iken hiç bir şey yoktu. O aşkı yarattı. Diğer teferruat aşk merkezli yaratıldı ve her şey oldu. Teferruat çok şeydi yaratılanların dünyasında. Ama o bir şey olan aşk, onun için tek şeydi. Turan Hoca’nın sevgi anlayışını öyle sıradan gelmiş geçmiş veya nostaljik bir serüven olarak görmemek lazım. Özel deki samimiyetin genele yansımasında da aynı duruşlar görülür. Yoksa en az 600 km mesafede ki bir düğüne koca bir otobüsle iştirak nasıl ifade edilebilir. Arkadaşlarının ellerinden alınan eğitim öğretim hakkının tekrar elde edilmesi için Dekanın odasına girerek “Adam gibi yöneticilik yapamıyorsun” diye istifa dilekçesini alma cüretinin cürümünü zaferle noktalayan  gözü kara liderin bu durumu sevgi ve sorumluluk konusunda ki samimiyetinin göstergesi değil de nedir…Kişiler arası ilişkilerde bu erdemlerin kalktığı veya kaldırıldığı toplumlardaki manevi buhranların artarak büyümesi, insan nesline neler kaybettiriyor hep beraber görüyoruz.
12 Eylüle ülkeyi getiren karışıklık dönemi aktörlerinin göstermiş olduğu direnç sayesinde devletin tekrar kendi eksenine oturtulma durumunun anatomisi verilmektedir kitapta. Talihsiz bir zaman vetiresinde ülke gençliğinin harcanması gibi gözleri kör eden ideolojik çalkantılar ustaca işlenmektedir. İşin fikri veya felsefi boyutu genelde bütün çıplaklığıyla ortaya konan doyurucu bir çalışmadır İnsan Gelecekte Yaşar.
Saldırgan ideolojinin, parlak sözlerle bütün benliği esir eden başarısı karşısında verilen milli refleksin boyutu, tetikleyici unsura değinilmeden işleniş şekli bence noksan olan tarafıdır. Marksizm’in yayılmacı politikasına karşı ulus devletler deki özellikle başarılı olmuş karşı duruşların, ardında duran unsur da ustaca ortaya konabilirdi. Bazı referans kaynaklarının zafer için kullanılması, inanmışlık noktasında hayal kırıklığı yaşanılması gibi benzeri durumlarda insan şerefinin dumura uğratılması her daim muhtemeldir. Bu durumu “Ne zamanki dine şaşı bakmaya başladı o zaman terk ettim” kolaycılığıyla bertaraf edemeyiz. Psikolojik arka tarafta korumacılığın, gerçeklerin daha da çarpıcı bir şekilde ortaya konmasını engellemiştir.  “Kimse kızmasın kendim yazdım” da müellifinin vefa gereği okuyucusunda sakladığı veya çarpıtılarak verdiği durumlar mutlaka vardır. Bu kadarı olacaktır.”İnsan Gelecekte Yaşar” ın yazarı bu konuda çok ketum olduğu gözükmektedir. Meğer yakın dönem de bir siyasi anafor yaşanmıştır, o halde kişisel bir takım mahrem ilişkilerin dışındaki gerçeklerin zamana aktarılması konusunda da Turan Hoca, kişiliğine ve taşıdığı sorumluluğa uygun bir şekilde davranarak bir devre daha iyi şahitlik edebilirdi.
Birkaç amatör çalışma dışında, dönemin ülkücü kesimin kendi içinde çıkan kalemler tarafında kritiği dahi yapılmamıştır. Turan Hoca’nın bu çalışması, birikimli bir o dönem aktörünün geriye dönük incelemesidir. Ve korunmacılık psikolojisi hâkim olduğu için kapalı kalan yönler aydınlanmamıştır. Bu noksanlık telafi edilmiş olsaydı çok büyük ses getireceği muhakkaktı. Vahşi kapitalizmin de en az yayılmacı Marksist hareket kadar tehlikeli bulunduğu,  kitabın birçok yerinde beyan edilmektedir. Velâkin sonradan “Derin Sağ” denilen taşeron oluşumun iplerinin kimin elinde olduğu noktasında, halen uzantı durumunda olan unsurlarıyla beraber ortaya koyabilecek bir bilgilendirme çalışmasını, yazar yetkin olduğu halde esirgemiştir. Sıkıntımız esas itibariyle budur. Neden kendi tanımımızı başkasının idrak tan, insaf tan yoksun, yalan yanlış kalemlerine emanet ediyoruz. “Derin Sol” Demek kolay, birde “Derin Sağ” diyerek öz eleştiri mekanizmasını en acı verecek şekliyle de olsa incelemek, fikir veya kalem namusuna ters bir durum mu oluşturur? Bu korku niye…
Bu kadar da olsa Turan Hoca o dönemin tarihinin yazılmasında çok büyük bir başlangıç yapmıştır. Her ne kadar;  Teknik öğretmen, Yüksek Öğretmen ve Fen Fakültesi etrafında gelişen lokal bir siyasi mücadeleyi herhangi bir şüpheye yer vermeksizin işlemiş olsa da bu ateşin bütün vatan sathını kuşatması gibi genel sıkıntıda, genel başkanlık gibi bir görev ifa etmesi, görevi mucibince almış olduğu karar ve tedbirlerin, bağlantı kurduğu kişi ve kuruluşların anatomisinin verilmeyişi, ancak bu konuya yönelik ciddi çalışmaların gerektiği ipucunu vermektedir. Onun için Turan Hoca bu çalışmasıyla kendinden sonra gelecek araştırmacılara büyük cesaret vermiştir. O kapıyı aralamıştır.
Anadolu’nun Yağız Türkmen delikanlısının, delikanlıca geldiği nokta itibariyle “Allahtan başkasına kul olmama” Öz deyişini kendi nefsinde yaşattığına şahit bir mesai arkadaşı, bir gönül dostu olarak, yitik olan delikanlılık kültürünün yazılı olarak işlenmesine bütün kalbi rikkatlerimle ve hayranlıkla katılıyorum.  Karanlık yönlerin daha da aydınlanmasına katkılarını bekliyor saygılar sunuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder