Tanrıyla Savaşarak
Yarı Tanrı Olmuş
Sıddık DEMİR
Milat
olarak bilinen tarihten önce ki zamanlarda insanlığa öğretmen olarak
seçildiğine bir kesimce inanılan Zerdüşt adında ki bir bilge kişinin insanlığı
etkilediği bilinmektedir.
Benzeri rehber insanların tamamına yakını
ön Asya da çıkması bu bölgenin insanlığın beşiği olduğu konusunda kanaatleri
güçlendirir.
İrili ufaklı binlerce rehber insanın bu bölge
de seçilmesi, mücadelelerinde ki yerel değerlerin ve terimlerin daha da
önemlisi öğretilerin dilinin de bu bölge insanlarının dilinden olması çok tabii
bir durumdur.
Öyle ya; Yaratıcı yerel veya genel
anlamda insanlığı derinden etkileyen öğretilerin dilinin anlaşılmayan dilden
olunca muhataplarına göndermesi ne mümkün.
Bir kavim, kendi dilinden indiğine
inandığı öğretilere tamamen millileştirme çabasıyla yakınlık duyması, Yaratıcının
kendi dilleriyle şereflendirme durumu, kimliğinin gücünün vurgulanmasına
yorumlanarak yaşama direncini her daim geliştirme ve güçlendirme isteği
oluşturur. Seçilmişliğin duygusunu yaşar, hatta üstünlük bile iddia eder. Tıpkı
Yahudilerde olduğu gibi…
Türk Milletinin manevi coğrafyasında çok
gerilere gidilince yalnız kendi şahıslarına münhasır olduğu algılanan bir inanç
biçimi olan “şamanlık” günümüzde dahi etkinliğini bir nebzecik de olsa göstermesi
bir başka örnek olarak verilebilir.
Lokal olmayan, bütün insanlık şuuruna hitap
eden son Peygamberin dahi Arap kavminin yaşadığı coğrafya dan ve onların ekserisinin
anladığı dilden muhatap alınmaları, mensubiyet bakımından kendini dışta
hissedenler dahi bu evrensel öğretiyi onlara mal etmekten geri kalmazlar. Sonuç
olarak, Arap dili ile gönderilen Kur’an-ı Kerim, Arap ırkı tarafından güçlü bir
mensubiyet algısının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Arapların kimliklerini ve kültürlerini
güçlendirmiştir. Çünkü Yaratıcı, kendi dillerin de onlarla muhatap olmuştur.
”Hiçbir
kavim olmamış olsun ki Peygamber göndermemiş olayım” ifadesinden de anlaşıldığı
gibi Yaratıcı bütün kavimlere en azından bir Peygamber göndermiş olduğu tefsir
edilir,
Türk Milletine de Zülkarneyn’i Peygamber olarak gönderdiği konusu bugün bile
gündemden düşmemiştir. Zülkarneyn Peygamberin
yaşadığı dönemde “Han” olduğunu ilk defa Vani Mehmet Paşa adında Kürt kökenli
Osmanlı Vezirinden duyuyoruz. “Türk kavramının gelişmesi” ismiyle yayınlana
eserinde Prof.Dr.Aydın Taner hoca,
kendisi aynı zamanda iyi bir din alimi ve tefsirci olan Vani Mehmet Efendinin
bu konuda ki fikirlerini çok muhterem bularak yazılı kültürümüze tercüme eder.
Bu açıdan bakılarak kendi kavmine gönderilen
Peygamberlere daha yakın görülmek, fıtri olsa gerek. Yerilecek, ayıplanacak ve
küçük görülecek bir tarafı yoktur.
Gelelim esas söyleyeceklerimize:
Ön Asya ya bir kader olarak bağlanmış Kavimlerin
bugün itibariyle tamamına yakını Kur’an bağlıları olup Müslüman dır. Kur’an hitabıyla Nasranî ve Sabilerin dahi tek
Tanrı inancına sahip ama Şeriatlarının farklı olması, İslam dışı
sayılmayacağına göre, bu açıdan hepsi İslam olarak değerlendirilir.
PKK, Marksist bir felsefe ile ortaya çıkmış
olup bütün inanç esaslarıyla çoğu zaman alay eden, Allah’a şirk koşan, din
tanımaz bir oluşumdur. Gerek liderlerinin yazılı eserlerine gerekse PKK’ya
gönül vermiş bir kısım Kürt aydınlarının yazılı ve sözlü ifadelerinden
anlaşıldığına göre İslamı, Kürt kimliğini asimile eden Emperyalizm karşısında
direnç oluşturmadığı gibi emperyal milletlerin bir parçası yani emperyal Milletlerle
aynileşmeye zorlayan bir inanış olduğu için, bu öğretilere şiddetle karşı
gelinmesi ve örgüt nezdinde ta ki yeni bir inanış biçimi tesis edilene kadar
İslam la mesafeli durmayı kırmızı çizgi olarak görmektedirler. Çünkü İslam, ‘mücadeleci
ruhu zayıflatır ve insanların afyonudur. Millet gerçeğini görmezden gelerek
manevi damara bağlı, uyumlu ve ahenkli bir hayat tarzı ortaya koyar. O halde hızla
İslamı ve onun oluşturduğu kültürden uzaklaşmak lazımdır’ anlayışını din gibi
telakki etmektedir.
İlla ki
bir din dikte edilmesi gerekiyorsa o da ‘Zerdüştlük’ olması gereğine inanan
aydınları vardır. Bu kesimlerce denilir ki: ”Zerdüşt, İsa’dan da Muhammed’den
de asırlar öncesinde Kürtlerin içinden
çıkarılmış bir Kürt kökenli Peygamberdir. Ona mal edilen ve Kürtçe yazılmış “Avesta”
adında bir de kitabımız var, bu kitaba sarılırsak Emperyal bir din olan İslam’dan
korunmuş oluruz” türünde yorumlamaları vardır.
Mesela Musa Anter adında kürt kökenli bir aydının eserlerinde “Muhammed
ve İsa bize şefaat etmezlerse kendileri bilir, ‘Zerdüşt’ şefaatçi olarak bize
yeter” demektedir. Bilindiği gibi Musa Anter adında ki bu yazar meşhur İslam
alimi Abdülhakim Zapsu’nun damadıdır. Menfur bir eylemle öldürülmüştür.
Zerdüştlük
ve Avesta’da ki öğretileri çok daha feodal buldukları için özellikle ayrılıkcı Kürtlerin
Müslüman değil de keşke Hıristiyan olsaydık gibi iç geçirmeleri ne yazık ki
dillenmektedir. Bu zümrenin din diye bir kaygılarının olmadığını söylemek için
yukarıda anlatılanlara çok daha ilaveler yapılabilir.
PKK
hareketinin lideri, yazdığı eserlerinde ve savunmalarında din arayışı
içerisinde bulunan bazı Kürt aydınlarının aksine tamamen Tanrı tanımaz bir sendromun
içinde kendini gah yarı Tanrı, gah Tanrı’dan da üstün gah Peygamber veya Peygamberlerin
mücadelelerini örnek alan, onları taklit eden, hukuki anlamda kendini onlara
denk gören, durduğu yeri tam tayin edemeyen bir zat durumundadır.
Mesela; PKK
hareketinin başlangıç olarak 12 kişi ile kurulmasını Hz. İsa’nın 12 havarisiyle
çıkışına benzetir. Yine “Peygamberler gibi konuşmak onlar gibi mücadele etmek
nazarımdan çok kıymetlidir. Sonra Peygamberce ortada var olmanın neresi kötü ki”
diyerek bir taraftan “Tanrı’yla savaşta onu yendim ve yarı Tanrı oldum”
inanışında terfii rütbe yaşaması anlatmak istediğimize tam da uygun bir
durumdur. Belki de bir tiyatro oyuncusu, inişli çıkışlı da olsa kendi pozisyonuna
net bir yer kazandıramama rahatsızlığı yaşıyor bence.
Seçim
öncesi Başbakan’ın da dilin de sadır olan, Apo’ya ait olan bir bilgiyi yazılı
basın da alarak bu yazının sonuna ilave ile PKK’nın ve lideri Apo’nun din
karşısında ki duruşu hakkında tespiti bu yazıda ki özü bir daha vurgulaması açısında
aşağıya alıyorum.
“Rabbımın
affına sığınıyorum; “Yukar da Tanrı olsaydı beni yine yanlış yola sevk edecekti.
Allah’ta Kürtler için değildi. Kürtleri şaşırtıyor… Bunun için ben kendi
kendimin Tanrı’sıyım” Kim söylüyor bunu Apo söylüyor. “Tanrı’yla savaş verdim savaştan
başarılı çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum”. Kim diyor bunu? İmralı… Bitmedi; “Namazın
kendisi de genel anlamda bir tiyatro” Bunların tamamı Apo’nun yayınladığı
kitaplarda var.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder