7 Aralık 2015 Pazartesi

Tanrıyla Savaşarak Yarı Tanrı Olmuş Sıddık DEMİR

Tanrıyla Savaşarak Yarı Tanrı Olmuş
                                                                                              Sıddık DEMİR
            Milat olarak bilinen tarihten önce ki zamanlarda insanlığa öğretmen olarak seçildiğine bir kesimce inanılan Zerdüşt adında ki bir bilge kişinin insanlığı etkilediği bilinmektedir.
            Benzeri rehber insanların tamamına yakını ön Asya da çıkması bu bölgenin insanlığın beşiği olduğu konusunda kanaatleri güçlendirir.
            İrili ufaklı binlerce rehber insanın bu bölge de seçilmesi, mücadelelerinde ki yerel değerlerin ve terimlerin daha da önemlisi öğretilerin dilinin de bu bölge insanlarının dilinden olması çok tabii bir durumdur.
            Öyle ya; Yaratıcı yerel veya genel anlamda insanlığı derinden etkileyen öğretilerin dilinin anlaşılmayan dilden olunca muhataplarına göndermesi ne mümkün.
            Bir kavim, kendi dilinden indiğine inandığı öğretilere tamamen millileştirme çabasıyla yakınlık duyması, Yaratıcının kendi dilleriyle şereflendirme durumu, kimliğinin gücünün vurgulanmasına yorumlanarak yaşama direncini her daim geliştirme ve güçlendirme isteği oluşturur. Seçilmişliğin duygusunu yaşar, hatta üstünlük bile iddia eder. Tıpkı Yahudilerde olduğu gibi…
            Türk Milletinin manevi coğrafyasında çok gerilere gidilince yalnız kendi şahıslarına münhasır olduğu algılanan bir inanç biçimi olan “şamanlık” günümüzde dahi etkinliğini bir nebzecik de olsa göstermesi bir başka örnek olarak verilebilir.
            Lokal olmayan, bütün insanlık şuuruna hitap eden son Peygamberin dahi Arap kavminin yaşadığı coğrafya dan ve onların ekserisinin anladığı dilden muhatap alınmaları, mensubiyet bakımından kendini dışta hissedenler dahi bu evrensel öğretiyi onlara mal etmekten geri kalmazlar. Sonuç olarak, Arap dili ile gönderilen Kur’an-ı Kerim, Arap ırkı tarafından güçlü bir mensubiyet algısının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Arapların kimliklerini ve kültürlerini güçlendirmiştir. Çünkü Yaratıcı, kendi dillerin de onlarla muhatap olmuştur.
            ”Hiçbir kavim olmamış olsun ki Peygamber göndermemiş olayım” ifadesinden de anlaşıldığı gibi Yaratıcı bütün kavimlere en azından bir Peygamber göndermiş olduğu tefsir edilir,
            Türk Milletine de Zülkarneyn’i  Peygamber olarak gönderdiği konusu bugün bile gündemden düşmemiştir.  Zülkarneyn Peygamberin yaşadığı dönemde “Han” olduğunu ilk defa Vani Mehmet Paşa adında Kürt kökenli Osmanlı Vezirinden duyuyoruz. “Türk kavramının gelişmesi” ismiyle yayınlana eserinde  Prof.Dr.Aydın Taner hoca, kendisi aynı zamanda iyi bir din alimi ve tefsirci olan Vani Mehmet Efendinin bu konuda ki fikirlerini çok muhterem bularak yazılı kültürümüze tercüme eder.
            Bu açıdan bakılarak kendi kavmine gönderilen Peygamberlere daha yakın görülmek, fıtri olsa gerek. Yerilecek, ayıplanacak ve küçük görülecek bir tarafı yoktur.
            Gelelim esas söyleyeceklerimize:
            Ön Asya ya bir kader olarak bağlanmış Kavimlerin bugün itibariyle tamamına yakını Kur’an bağlıları olup Müslüman dır.  Kur’an hitabıyla Nasranî ve Sabilerin dahi tek Tanrı inancına sahip ama Şeriatlarının farklı olması, İslam dışı sayılmayacağına göre, bu açıdan hepsi İslam olarak değerlendirilir.
            PKK, Marksist bir felsefe ile ortaya çıkmış olup bütün inanç esaslarıyla çoğu zaman alay eden, Allah’a şirk koşan, din tanımaz bir oluşumdur. Gerek liderlerinin yazılı eserlerine gerekse PKK’ya gönül vermiş bir kısım Kürt aydınlarının yazılı ve sözlü ifadelerinden anlaşıldığına göre İslamı, Kürt kimliğini asimile eden Emperyalizm karşısında direnç oluşturmadığı gibi emperyal milletlerin bir parçası yani emperyal Milletlerle aynileşmeye zorlayan bir inanış olduğu için, bu öğretilere şiddetle karşı gelinmesi ve örgüt nezdinde ta ki yeni bir inanış biçimi tesis edilene kadar İslam la mesafeli durmayı kırmızı çizgi olarak görmektedirler. Çünkü İslam, ‘mücadeleci ruhu zayıflatır ve insanların afyonudur. Millet gerçeğini görmezden gelerek manevi damara bağlı, uyumlu ve ahenkli bir hayat tarzı ortaya koyar. O halde hızla İslamı ve onun oluşturduğu kültürden uzaklaşmak lazımdır’ anlayışını din gibi telakki etmektedir.
            İlla ki bir din dikte edilmesi gerekiyorsa o da ‘Zerdüştlük’ olması gereğine inanan aydınları vardır. Bu kesimlerce denilir ki: ”Zerdüşt, İsa’dan da Muhammed’den de asırlar öncesinde  Kürtlerin içinden çıkarılmış bir Kürt kökenli Peygamberdir. Ona mal edilen ve Kürtçe yazılmış “Avesta” adında bir de kitabımız var, bu kitaba sarılırsak Emperyal bir din olan İslam’dan korunmuş oluruz” türünde yorumlamaları vardır.
           Mesela Musa Anter adında  kürt kökenli bir aydının eserlerinde “Muhammed ve İsa bize şefaat etmezlerse kendileri bilir, ‘Zerdüşt’ şefaatçi olarak bize yeter” demektedir. Bilindiği gibi Musa Anter adında ki bu yazar meşhur İslam alimi Abdülhakim Zapsu’nun damadıdır. Menfur bir eylemle öldürülmüştür.
            Zerdüştlük ve Avesta’da ki öğretileri çok daha feodal buldukları için özellikle ayrılıkcı Kürtlerin Müslüman değil de keşke Hıristiyan olsaydık gibi iç geçirmeleri ne yazık ki dillenmektedir. Bu zümrenin din diye bir kaygılarının olmadığını söylemek için yukarıda anlatılanlara çok daha ilaveler yapılabilir.
           PKK hareketinin lideri, yazdığı eserlerinde ve savunmalarında din arayışı içerisinde bulunan bazı Kürt aydınlarının aksine tamamen Tanrı tanımaz bir sendromun içinde kendini gah yarı Tanrı, gah Tanrı’dan da üstün gah Peygamber veya Peygamberlerin mücadelelerini örnek alan, onları taklit eden, hukuki anlamda kendini onlara denk gören, durduğu yeri tam tayin edemeyen bir zat durumundadır.
            Mesela; PKK hareketinin başlangıç olarak 12 kişi ile kurulmasını Hz. İsa’nın 12 havarisiyle çıkışına benzetir. Yine “Peygamberler gibi konuşmak onlar gibi mücadele etmek nazarımdan çok kıymetlidir. Sonra Peygamberce ortada var olmanın neresi kötü ki” diyerek bir taraftan “Tanrı’yla savaşta onu yendim ve yarı Tanrı oldum” inanışında terfii rütbe yaşaması anlatmak istediğimize tam da uygun bir durumdur. Belki de bir tiyatro oyuncusu, inişli çıkışlı da olsa kendi pozisyonuna net bir yer kazandıramama rahatsızlığı yaşıyor bence.
           Seçim öncesi Başbakan’ın da dilin de sadır olan, Apo’ya ait olan bir bilgiyi yazılı basın da alarak bu yazının sonuna ilave ile PKK’nın ve lideri Apo’nun din karşısında ki duruşu hakkında tespiti bu yazıda ki özü bir daha vurgulaması açısında aşağıya alıyorum.
            “Rabbımın affına sığınıyorum; “Yukar da Tanrı olsaydı beni yine yanlış yola sevk edecekti. Allah’ta Kürtler için değildi. Kürtleri şaşırtıyor… Bunun için ben kendi kendimin Tanrı’sıyım” Kim söylüyor bunu Apo söylüyor. “Tanrı’yla savaş verdim savaştan başarılı çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum”. Kim diyor bunu? İmralı… Bitmedi; “Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatro” Bunların tamamı Apo’nun yayınladığı kitaplarda var.”           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder