Afşin’li DERDİÇOK
Asıl adı Ömer Lütfü’dür. Derdiçok
1874 yılında Elbistan’ın Kızılca oba Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası
Elbistan’ın Balıkçıl Köyünde yıllardır imamlık yapmış olan Hafız Mehmet
Efendi’dir. Küçük yaşta anasını kaybeden Ömer Lütfü’yü babası bir din adamı
olarak yetiştirmek istiyordu. Haftanın belirli günlerinde “Yedi Uyurların” sır
olduğu, Afşin’in batısında “Eshab-ı Kehf” mağarasındaki zikirlere oğlunu da
götürerek ona dini terbiye vermeye
çalışıyordu.
Ömer Lütfü, ancak babasının yardımı
ile az çok okuma yazma öğrendi. Çevrenin tabiat ve ekonomik şartları yüzünden
ileri bir öğrenim göremedi. Bir rivayete göre “Eshab-ı Kehf” ziyaretleri
sırasında “Yedilerden Yemliha” veya üç pir-i faninin ağzına mısır akıtmasından
sonra, dili çözüldü. Kur-an’ın 29 cüzünü ezberlediği halde, baba mesleğine
ısınamadı. Bir müddet geçtikten sonra aile içinde huzursuzluklar başladı.
Balıkçıl’dan ayrılıp Afşin’de geçimini temin edemeyince, baba ocağına geri
döndü. Bir gün gönül koyduğu gelinle şakalaşması tarlaya zarar verdiği için
babası hiddetlendi. Yerden aldığı bir taşla Ömer Lütfü’nün kolunu kırdı. Bu
hadise üzüntüye sebep oldu. Derdiçok
mahlası bu hadiseden doğmuş bir isimdir. Şairimiz soyadı kanun çıkınca
“Pişkin” adını tercih etmiştir.
Derdiçok
genç yaşta “Gülizar” adlı dul bir kadınla evlenir. Bu evlilikten Fadıl adını
verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Fadıl anasının ölümü üzerine öksüz kaldı.
Babası yine dul olan Fatik Hanımla evlendi. Bu evlenmeden üçü erkek, altı
çocukları oldu. Hayatında altı dul kadınla evlenme sonucunda yedi çocuğu olan
Ömer Lütfü Derdiçok, önce Hacı Fadıl sonra diğer iki oğlunu kaybetti. “Kuzular”
adlı şiirlerini bu acılarla söylemiştir.
Derdiçok’un bugün hayatta olan üç kızı ile bir oğlu
vardır. Ali asker emeklisidir. İzmir’de oturmaktadır.
Derdiçok istemediği halde hayatını kazanmak için imamlıkta
yaptı. Afşin ve Elbistan’ın Tanır, Balıkçıl, Akviran, Maraba ve İğde köylerinde
çalıştı. Bu zaman zarfında talihsizlikler birbirini kovaladı. Büğet köyünde bir
düğünden dönerken ‘zatüreye’ yakalandı, iyileşemedi.1937 yılı Ocak ayının
ikinci haftası öldü. Mezarı ikinci eşi Fatik Hanımın yanı başındadır. Ancak
mezarı başında dikili bir taşı bile yoktur. Elbistan’da doğmuş Afşin’de ölmüş
şairimiz için Afşinli veya mezarı Tanırda olduğu için Tanırlıda diyebiliriz. O
bölgede yetişmiş aydınlar başta olmak üzere ,yerel yönetimler öncülüğünde bu ve
benzeri kültür adamlarının şanına layık çalışmalar yapılarak onların manevi
huzurlarında kendileri ihya olur.
Türk halk
edebiyatı, yüzyıllar boyudur, Anadolu’nun zengin gönüllü insanından bitmek
tükenmez bir kaynak misali doğar gelir. Kimi halk şairinin sazında, kimi halk
aşığının sözünde, vatan dediğimiz bu aziz toprakların betini bereketini, yokluğunu
varlığını kısaca bütün değerlerini, bir pınar coşkunluğu içinde dinler dururuz.
Türk halk şairi, yüce gönüllü Türk’ün edebi devletini dile getirir. Adına
“AŞIK” dediğimiz gönül erlerinin, şair adını verdiğimiz,sözerlerinin,deyişlerinde,sevinçlerimiz,övüncümüz,kıvancımız,acımız,tatlımız,tasamız,sevgimiz,nefretimiz,alkışımız,kargışımız
mısra mısra kıt’a kıt’a şiirleşir.
İşte; çileli
ömrün dertlerini şiirlerinde, kendine mahlas yapan Derdiçok, yanık yüreğinden
dökülen sözlerini, deyişlerini kendisine mahlas olarak kullanmış, şiirlerini bu
isimle imzalamıştır.
Aşık edebiyatı dediğimiz zaman sadece 16.yy. ile.20.yy.hatta
17.yy.ile 20.yy arası Anadolu’da yetişen
ve oldukça mezbul eserleri ve edebi ananeleri zamanımıza kadar devam edip
gelen, saz şairlerine mahsus şiir tarzını kastetmekteyiz. Yalnız bir içtimai
sınıfa veya dini taifeye ait bir zümre edebiyatı değil, birbirlerinden farklı
muhtelif çevrelere, hayat ve geçim şartları ayrı muhtelif zümreler arasında
müşterek bir edebiyat olan aşık tarzı, Anadolu topraklarında günümüzde de devam
ediyor. Eski çağlarda olduğu gibi,bugün
bile insanlarımızın çoğu, bu şiiri ağızdan işiterek yada kitaptan okuyarak
duygulanıyor. Eski ile kıyaslanamasa da, bu gün de elinde sazı, dilinde
deyişleri ile yurdun dört bir yanını dolaşıp halk zevkinde seslenen köylü
şairlerimiz var.
Dediçok’da yüzyıllardan beri gelen halk şairi
geleneğimizin yetiştirdiği kudretli köylü şairlerden biridir. Hayatı boyunca
Elbistan ve Afşin çevresi dışına çıkmamış bulunan bu şair, sade, güzel ve tabii
Türkçe’si ile tabiat, gurbet, aşk ve kederi iç içe terennüm etmiştir.
Elbistanlı Ebul Kasım İbrahim, Nadırlı
Kul Ahmet, Kul Ali, Aşık Durdu ve Adıyamanlı Şeyda-i Baba ile atışmaları
vardır.
Kendi çevresindeki
şöhreti, sonradan başta Prof. Dr. Fuat Köprülü; “1937 yılının ilk aylarında
ölen Elbistanlı Derdiçok’da bazen asıl halk zevkine yakışan şiirleriyle aşık
edebiyatımızın asrımızdaki son değerli mümessillerinden sayılabilir.”derken; Arif
Nihat Asya Adana’da çıkardıkları “Görüşler” dergisinin ilk sayısında daha da
ileri giderek; “Derdiçok zamanın en büyük halk şairiydi. Değeri Dertlilerle,
Gevherilerle, hatta Karacoğlan’larla mukayese edilebilecek kadar yüksektir. Bu
hükmü, mesuliyetini kabul ederek veriyoruz.”diyor. Aşık edebiyatı açısından, her
bakımda bir gerileme devri olan 20. yüzyılda, bu değere layık görülen Derdiçok,
şüphesiz büyük şairdir ve her yönden incelenip kültür ve edebiyat tarihimiz
içerisinde mümtaz yere oturmaya da layıktır.
Görülüyor ki; Derdiçok yöre insanını telakisine göre bir
halk aşığıdır ve ilham kaynağı ilahidir. Bu da aşık veya halk edebiyatındaki, aşıkların
halk arasında dolaşan birçok menkıbeye göre maddi veya cismani aşktan, manevi
ve ruhani aşk derecesine kadar yükseldikleri, saz çalıp, şiir söylemeyi de ilahi
vasıtalarla öğrendikleri inancına uygundur. Demek ki Afşin yöresi insanı çok
sevdikler şairlerindeki şiir gücünü ilahi kaynağa bağlamışlardır.
Halk ağzı ve zevki ile yöre insanının kalbine bir duygu ve
sevgi mayası çalan Derdiçok’ta yöre insanı kendi zevkini tabii ve güzel
Türkçe’sini bulmuştur. Sanatı besleyen kaynak sevgidir. Derdiçok’un da gönlü
sevgi ile dolduktan sonra kendi yöresi içinde sık sık mekan değiştirmesi
tabidir.
Şiirlerin hemen tamamı koşma(güzelleme)ve semai tarzındadır.
Dolayısıyla şiirlerin de hece ölçüsünü 11’li ve 8’li kalıplarını kullanmıştır.Genel
olarak vezne hakim olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman “Eğri gelmek, doğru yol
m’oldu sana ,bana beş par’etmez ondan geriniz” gibi mısralarda olduğu gibi hece
veya harf düşürmelerine yer verdiğini görüyoruz. Tabii ki bu bir kusur değil, yerine
göre ustalıktır. Halk şiirini ruhuna ve örgüsüne uygun olarak, şiirlerinde
yarım kafiye ile zengin kafiyeleri, başarılı bir şekilde kullandığını hatta
bazı mısralarda ustalıklı kullanılmasından doğan akış ve ahenk içinde, pek anlaşılmayan
kafiyesiz söyleyişleri olduğunu da görüyoruz.
Emsali az bulunan, bu özelliğiyle ne kadar övünülürse az gelen, bu satırların
yazarının da bin bir türlü hatıralarına mekanlık eden güzel Tanır Kasabasının koynunda ‘Ayran Dedenin’ serinliğinde canlı tutulan bir DERDİÇOK, bir Hayati Vasfi
TAŞYÜREK, bir Hacı YENER in manevi
huzurunda acizane bir kültür adamı
olarak saygıyla eğiliyorum. Az çok görevini yapmış bir hemşerileri olarak da
huzur duyuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder