2 Aralık 2015 Çarşamba

Afşin’li "DERDİÇOK", (Eğitimci, Araştımacı -Yazar) Sıddık DEMİR

Afşin’li   DERDİÇOK
Sıddık DEMİR
Asıl adı Ömer Lütfü’dür. Derdiçok 1874 yılında Elbistan’ın Kızılca oba Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Elbistan’ın Balıkçıl Köyünde yıllardır imamlık yapmış olan Hafız Mehmet Efendi’dir. Küçük yaşta anasını kaybeden Ömer Lütfü’yü babası bir din adamı olarak yetiştirmek istiyordu. Haftanın belirli günlerinde “Yedi Uyurların” sır olduğu, Afşin’in batısında “Eshab-ı Kehf” mağarasındaki zikirlere oğlunu da götürerek  ona dini terbiye vermeye çalışıyordu.
            Ömer Lütfü, ancak babasının yardımı ile az çok okuma yazma öğrendi. Çevrenin tabiat ve ekonomik şartları yüzünden ileri bir öğrenim göremedi. Bir rivayete göre “Eshab-ı Kehf” ziyaretleri sırasında “Yedilerden Yemliha” veya üç pir-i faninin ağzına mısır akıtmasından sonra, dili çözüldü. Kur-an’ın 29 cüzünü ezberlediği halde, baba mesleğine ısınamadı. Bir müddet geçtikten sonra aile içinde huzursuzluklar başladı. Balıkçıl’dan ayrılıp Afşin’de geçimini temin edemeyince, baba ocağına geri döndü. Bir gün gönül koyduğu gelinle şakalaşması tarlaya zarar verdiği için babası hiddetlendi. Yerden aldığı bir taşla Ömer Lütfü’nün kolunu kırdı. Bu hadise üzüntüye sebep oldu. Derdiçok  mahlası bu hadiseden doğmuş bir isimdir. Şairimiz soyadı kanun çıkınca “Pişkin” adını tercih etmiştir.
            Derdiçok genç yaşta “Gülizar” adlı dul bir kadınla evlenir. Bu evlilikten Fadıl adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Fadıl anasının ölümü üzerine öksüz kaldı. Babası yine dul olan Fatik Hanımla evlendi. Bu evlenmeden üçü erkek, altı çocukları oldu. Hayatında altı dul kadınla evlenme sonucunda yedi çocuğu olan Ömer Lütfü Derdiçok, önce Hacı Fadıl sonra diğer iki oğlunu kaybetti. “Kuzular” adlı şiirlerini bu acılarla söylemiştir.
            Derdiçok’un  bugün hayatta olan üç kızı ile bir oğlu vardır. Ali asker emeklisidir. İzmir’de oturmaktadır.
Derdiçok istemediği halde hayatını kazanmak için imamlıkta yaptı. Afşin ve Elbistan’ın Tanır, Balıkçıl, Akviran, Maraba ve İğde köylerinde çalıştı. Bu zaman zarfında talihsizlikler birbirini kovaladı. Büğet köyünde bir düğünden dönerken ‘zatüreye’ yakalandı, iyileşemedi.1937 yılı Ocak ayının ikinci haftası öldü. Mezarı ikinci eşi Fatik Hanımın yanı başındadır. Ancak mezarı başında dikili bir taşı bile yoktur. Elbistan’da doğmuş Afşin’de ölmüş şairimiz için Afşinli veya mezarı Tanırda olduğu için Tanırlıda diyebiliriz. O bölgede yetişmiş aydınlar başta olmak üzere ,yerel yönetimler öncülüğünde bu ve benzeri kültür adamlarının şanına layık çalışmalar yapılarak onların manevi huzurlarında kendileri ihya olur. 
            Türk halk edebiyatı, yüzyıllar boyudur, Anadolu’nun zengin gönüllü insanından bitmek tükenmez bir kaynak misali doğar gelir. Kimi halk şairinin sazında, kimi halk aşığının sözünde, vatan dediğimiz bu aziz toprakların betini bereketini, yokluğunu varlığını kısaca bütün değerlerini, bir pınar coşkunluğu içinde dinler dururuz. Türk halk şairi, yüce gönüllü Türk’ün edebi devletini dile getirir. Adına “AŞIK” dediğimiz gönül erlerinin, şair adını verdiğimiz,sözerlerinin,deyişlerinde,sevinçlerimiz,övüncümüz,kıvancımız,acımız,tatlımız,tasamız,sevgimiz,nefretimiz,alkışımız,kargışımız mısra mısra kıt’a kıt’a şiirleşir.
            İşte; çileli ömrün dertlerini şiirlerinde, kendine mahlas yapan Derdiçok, yanık yüreğinden dökülen sözlerini, deyişlerini kendisine mahlas olarak kullanmış, şiirlerini bu isimle imzalamıştır.        
Aşık edebiyatı dediğimiz zaman sadece 16.yy. ile.20.yy.hatta 17.yy.ile 20.yy arası Anadolu’da  yetişen ve oldukça mezbul eserleri ve edebi ananeleri zamanımıza kadar devam edip gelen, saz şairlerine mahsus şiir tarzını kastetmekteyiz. Yalnız bir içtimai sınıfa veya dini taifeye ait bir zümre edebiyatı değil, birbirlerinden farklı muhtelif çevrelere, hayat ve geçim şartları ayrı muhtelif zümreler arasında müşterek bir edebiyat olan aşık tarzı, Anadolu topraklarında günümüzde de devam ediyor.  Eski çağlarda olduğu gibi,bugün bile insanlarımızın çoğu, bu şiiri ağızdan işiterek yada kitaptan okuyarak duygulanıyor. Eski ile kıyaslanamasa da, bu gün de elinde sazı, dilinde deyişleri ile yurdun dört bir yanını dolaşıp halk zevkinde seslenen köylü şairlerimiz var.
Dediçok’da    yüzyıllardan beri gelen halk şairi geleneğimizin yetiştirdiği kudretli köylü şairlerden biridir. Hayatı boyunca Elbistan ve Afşin çevresi dışına çıkmamış bulunan bu şair, sade, güzel ve tabii Türkçe’si ile tabiat, gurbet, aşk ve kederi iç içe terennüm etmiştir. Elbistanlı Ebul Kasım İbrahim, Nadırlı  Kul Ahmet, Kul Ali, Aşık Durdu ve Adıyamanlı Şeyda-i Baba ile atışmaları vardır.
 Kendi çevresindeki şöhreti, sonradan başta Prof. Dr. Fuat Köprülü; “1937 yılının ilk aylarında ölen Elbistanlı Derdiçok’da bazen asıl halk zevkine yakışan şiirleriyle aşık edebiyatımızın asrımızdaki son değerli mümessillerinden sayılabilir.”derken; Arif Nihat Asya Adana’da çıkardıkları “Görüşler” dergisinin ilk sayısında daha da ileri giderek; “Derdiçok zamanın en büyük halk şairiydi. Değeri Dertlilerle, Gevherilerle, hatta Karacoğlan’larla mukayese edilebilecek kadar yüksektir. Bu hükmü, mesuliyetini kabul ederek veriyoruz.”diyor. Aşık edebiyatı açısından, her bakımda bir gerileme devri olan 20. yüzyılda, bu değere layık görülen Derdiçok, şüphesiz büyük şairdir ve her yönden incelenip kültür ve edebiyat tarihimiz içerisinde mümtaz yere oturmaya da layıktır.
Görülüyor ki; Derdiçok yöre insanını telakisine göre bir halk aşığıdır ve ilham kaynağı ilahidir. Bu da aşık veya halk edebiyatındaki, aşıkların halk arasında dolaşan birçok menkıbeye göre maddi veya cismani aşktan, manevi ve ruhani aşk derecesine kadar yükseldikleri, saz çalıp, şiir söylemeyi de ilahi vasıtalarla öğrendikleri inancına uygundur. Demek ki Afşin yöresi insanı çok sevdikler şairlerindeki şiir gücünü ilahi kaynağa bağlamışlardır.
Halk ağzı ve zevki ile yöre insanının kalbine bir duygu ve sevgi mayası çalan Derdiçok’ta yöre insanı kendi zevkini tabii ve güzel Türkçe’sini bulmuştur. Sanatı besleyen kaynak sevgidir. Derdiçok’un da gönlü sevgi ile dolduktan sonra kendi yöresi içinde sık sık mekan değiştirmesi tabidir.
Şiirlerin hemen tamamı koşma(güzelleme)ve semai tarzındadır. Dolayısıyla şiirlerin de hece ölçüsünü 11’li ve 8’li kalıplarını kullanmıştır.Genel olarak vezne hakim olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman “Eğri gelmek, doğru yol m’oldu sana ,bana beş par’etmez ondan geriniz” gibi mısralarda olduğu gibi hece veya harf düşürmelerine yer verdiğini görüyoruz. Tabii ki bu bir kusur değil, yerine göre ustalıktır. Halk şiirini ruhuna ve örgüsüne uygun olarak, şiirlerinde yarım kafiye ile zengin kafiyeleri, başarılı bir şekilde kullandığını hatta bazı mısralarda ustalıklı kullanılmasından doğan akış ve ahenk içinde, pek anlaşılmayan kafiyesiz söyleyişleri olduğunu da görüyoruz.
Emsali az bulunan, bu özelliğiyle  ne kadar övünülürse az gelen, bu satırların yazarının da bin bir türlü hatıralarına  mekanlık eden güzel Tanır Kasabasının  koynunda ‘Ayran Dedenin’ serinliğinde  canlı tutulan bir DERDİÇOK, bir Hayati Vasfi TAŞYÜREK,  bir Hacı YENER in manevi huzurunda  acizane bir kültür adamı olarak saygıyla eğiliyorum. Az çok  görevini yapmış bir hemşerileri olarak da huzur duyuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder