7 Aralık 2015 Pazartesi

(FİZİK'E KARŞI) METAFİZİK AKIL; (Eğitimci, Araştırmacı-Yazar) SIDDIK DEMİR

METAFİZİK AKIL
                                                                                                               Sıddık  DEMİR
            Burhan:
            Büyük gönül adamı, peygamber varisi Kutb-u  azam Ahmet-el Rufai Hz.lerinin, aynı derece de ve benzeri özellikte olan Allah dostu Abdulkadir Geylani Hz.leri kadar saadetli coğrafyaya yakınlığı bakımından şanslı değildir. Ömrünü peygamber aşkıyla tamamlayan, ona duyduğu sonsuz hasreti bir şekilde gidermek isteği ile koca bir ömür geçiren Hazreti Rufai, bir manevi işaretle talebelerine “Hazır olun, tedarikinizi yapın, saadetli coğrafya ya yani onun manevi huzuruna  O’na gidiyoruz.” der.
            Yüzlerce kilometre uzakta olan peygamberi ekberin coğrafyasına ulaşarak mezarının başında, ömründen ilk defa da olsa dua ve tazimde bulunmak onun için saadetlerin en büyüğüdür. Aylarca yol alınır. Nice meşakkatler atlatılır. Nihayet Ravza-ı Mutaharaya varılır. Kalbi küt küt atan Rufai hazretleri öyle bir edep ve terbiye ile parmaklarının ucuna basarak alıcı kuşlardan can pazarlığı yaparcasına bir gölgeye sığınan minnacık kuşlar gibi usulca peygamberin kabrine ilişir. O an içindeki asırlık özlemi, en galiz bir taleple dile getirir: “Çok uzaklardan geliyorum, senin sevgin, senin aşkınla yıllar vardır ki yandım tutuştum. Hep bu kadar yakın olmayı talep ettim. Şimdi ise huzurunuzdayım. Ama yine hasretim gitmiyor, yine yangınım sönmüyor. Sana dokunmaktır muradım, uzat elini Ya Resulallah.” dediğinde mezar yarılır ve istediği el uzatılır.Tuza konmuş yoz gibi uzatılan el bir çırpıda tutulur. Öpülür… öpülür…
            Talebelerinin huzurunda zuhur eden bu olağan üstülük karşısında onlarında cezbe gelerek,  yanlarında taşıdıkları kesici ve sivri aletler ile vücutlarını delik deşik ettikleri halde yaralanmadıkları hatta bir damla kanın bile yere düşmediğine şahit olan Rufai Hazretleri: “Bu halin kıyamete kadar kendi yolunun yolcuları olanlar için miras babında bir zenginlik olması için Rabbine dua ve niyazda bulunur. Kabul edilmiş olmalı ki günümüzde “Burhan” adı verilen ve  yalnızca bu ocağa ait  olan bu durum, akıl ve tıp üstü metafizik bir uyğulama olarak süre gelir.
-Deli Mustafa:
            Hüseyin Gazi de oturur.Yozgatlıdır. Etrafında Deli Mustafa olarak bilinir. Evinin pencerisini açınca veya bir adım dışarı çıkınca Kadir-i Rufai evliyası Galip Efendi ile hep karşılaşır. Dıştan saygılı tavrı içine sirayet etmediği için Efendi hazretlerine karşı talebelerinin tavrını eleştirir. Zaman zaman deli yada delice sözler de sarfeder: “Nereden hazret oluyormuş, o da bizim gibi biri, ne kadar abartıyorsunuz.” gibi ifadeleri duymayanlar kalmamıştır. Buna rağmen Deli Mustafa, kıramadığı bir arkadaşı sayesinde Galip Efendinin huzuruna çıkarak bizzat ders alır. Ancak halen içi dışına benzemez ve bir müddet daha kendisi ile savaşa devam eder. Ta ki yaşadığı olaya kadar:
            Galip Efendi Hazretleri, inşaasına her sene bir şey eklendiği cami külliyesinin su ihtiyacını gidermesi için bir adam boyu derinliği, iki üç kat da uzunluğu olan kuyu da çalışanların yanına Deli Mustafa’yı da katar.
            Deli Mustafa gönüllü olarak girdiği kuyu da kazmayı kaldırır toprağa vurmak için. İşte ne olursa o an,  toprağa inmesi gereken kazma, Deli Mustafa’nın kafasına saplanır. Deli Mustafa’nın şartelleri inmiştir.Ortalık kapkaranlık, tepeden aşağı hortumdan su akar gibi kan akmaktadır. Kazmayı çıkarmak ne mümkün. Bütün buna rağmen Deli Mustafa’nın bilinci yerinde ve kendisi ayakta… Olur şey değil. Olay Galip Efendi nin gözleri önünde yaşandığı için: “Mustafa oğlum yaklaş.” diyerek kendine bir kol mesafesi noktasına getirir. Galip Efendi kazmayı çıkarır. Oluk gibi akan kanın çıktığı yere elleri ile basarak Yaradanına : “Ya Rabbi; Bu kulun çok saf ve temiz, henüz yaşı da genç, hayatını bağışla. Bu da “Kazma Burhanı” olsun diyerek niyazda bulunur. Oluk gibi akan kan aniden durur. Deli Mustafa hiç bir şey olmamış gibi Galip Efendi nin işaretiyle eve gider. Üzerini değiştirdikten sonra toprak yerine kafa tasına giren kazmayı tekrar eline alarak çalışmasını hiç bir şey yaşanmamış gibi sürdürür.  Deli Mustafa: “Dışımla inanıyor, içimle alay ediyordum. Bundan daha büyük ceza ve bundan daha büyük mükafat olur mu hiç. Allah bana gösterdi. Bundan böyle bu kapının köpeğiyim.” demekten kendini alamaz.
            - Galip Efendi ye çok yakın olan Mustafa Nevruz Bey  “Altı nokta körler derneği” genel müdürlüğünce hazırlanan istanbul seyahatinde özürlü öğrencilerle beraber yapmış oldukları etkinlikleri takiben “Eyyup Sultan hz.” ziyaret etmek isterler. Öğrencilere mükafat babında Mustafa Nuvruz Bey tarafından verilen sözün gün aşımı da olsa yerine getirilmesi çok önemlidir. Trafik yoğunluğundan dolayı gecikme yaşandığı için türbeye varılır ama türbedar yok. İsterler ki içeri girsinler ve verilen söz gerçekleşsin. Çünkü öğrenciler özürlü oldukları için bazen çok hassas olabiliyorlar. Mustafa Bey’in canı sıkkın bir vaziyette oraya buraya koşuşturması çare olmaz. Ümitleri bitmiş bir vaziyette: “Toparlanalım arkadaşlar.” demeye ramak kala, bir el ve güzel yüzlü bir insan Mustafa bey’in omuzuna: “Ben de anahtar var kardeş. Bu kadar üzülme.” diyerek eli ile dokunarak söylenir. O an da verilmiş olan bir sözün yerine getirilme imkanı doğduğu için ziyaretçilerin yüzlerinde güller açar. İstenilen tarzda muratları gerçekleşen ekip, arabalarına binerken anahtar sahibi olan zat-ı muhterem: “Mustafa efendi  yolunuz açık olsun. Hacı Bayrama, Mustafa efendiye, ki siz Ona” Gül Baba” dersiniz ve de Galip Efendiye selam ediniz” der. Yolculuk sonunda Engürüye ulaşılır. Bilahare Galip efendiyi ziyaret maksadıyla huzuruna çıkan Mustafa Nevruz bey daha selam vermeden Galip efendi: “Hoş geldin evladım. Eyyup Sultan dan selam getirdin. Vealeykümselam.” der. Mustafa Nevruz bey öylece baka kalır.
            - Özer Bey:
ÖZER İNANLI
 İnşaat Mühendisidir. Çok hareketli bir öğrencilik hayatı olur. Kendisi gibi üniversiteli olan modern hayatı benimsemiş biriyle severek evlenir. Hanımının ailesi hep hukukçudur.Yüksek yargı da dahil elleri uzun, nüfuzları etkin, mesleklerinin gücünü kullanma da çok mahirler. Hızlı ve renkli hayat sürdüren Özer bey, bir akrabasının telkini ile Galip efendiye varır. Gayeleri akrabası olan zat oraya intisap ederken Özer bey’de malum merakını giderecek. Sonuç itibariyle akrabası değilde Özer bey ciddi olarak etkilenir ve intisap eder. Tıpkı rivayette anlatılan gibi: Çok yaramaz ve beynamaz olan evladı ile ihlaslı, aklı başında bir müslüman portesi çizen yetişkin iki oğlunun elinden tutarak yüksek yerlere seyahat eden bir baba. Uçurumun kenarında  tam karşılarına düşecek şekilde seyreden kuş sürüsünün derin vadiyi süzerek uçtuklarını görürler. Kuşların sayısı otuzdokuzdur. Baba ihlaslı oğluna: “Oğlum at kendini aşağıya da şu kuş sürüsünü  kırka tamamla” diyerek ısrarcı olduğunu gören bey namaz gayri islami yaşantısı olan öbür evladı: “Ağabey, niçin korkuyorsun. Babamı üzmeye değer mi?” diyerek kendini uçurumdan bıraktığı an uçarak o sürü görünümlü canları  kırka tamamladığı gibi bir şey…
            Yani kırklara karışarak kırklar karması olduğu durum… Kabulleri değişen Özer bey’in zamanla evdesiyle geçimsizliği artar. Ayrılma durumuna gelirler. Hanım tarafının eyvallahı yok. Onun için davayı da onlar açarlar. Öyle ki her türlü şartı hukuki olarak kabul ettirecek güçteler. Mahkeme heyeti belli ve karşı tarafın yakınları avukatları, kadının kardeşleri…Özer bey ezildikçe ezilir. Ve mahkeme günü gelir çatar. Özer bey o gece manasında Abdulkadir Geylani hazretlerini görür: “Korkma evladım, her gücün üstünde Allah vardır. Rahat et, velev ki sen mağdursun, meğer ki sen kimsesiz hissediyorsun kendini, unutma ki kimsesizlerin kimsesi, hakkı hukuku gözetir.” babında uyarı alır. O moralle mahkemeye girer. Fakat o da ne; Mahkeme reisi ciddi mazereti nedeniyle gelmediği için yerine bakacak olan yedek hakim, rüyasında gördüğü anlama uygun karar vererek Özer bey’in mağdur olmasını engeller.
          Bir başka durum;
            Özer Bey bütün tahlilleri yaptırır. Sonuçlara göre acilen burnundan ameliyat olması gerekir. Ameliyat günü gelir çatar. Daha önceden Baba’nın yanına bir çıkayım der. Huzuruna varır. Hoş beşten sonra ameliyat olacağını söyler .Galip Efendi: “Evladım senin burnundan bir problemin yok. Bademciklerinden rahatsızmışsın gibi görünüyorsun. Ameliyattan önce bir daha tahliller yapılmasını iste de bir yanlışlık olmasın.” der. Özer bey randevusuna zamanından biraz erken vararak doktorundan tekrar tahlil ister. Gereği yapılır. Bakılır ki burnundan değil, rahatsızlık bademcikte…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder