7 Aralık 2015 Pazartesi

Hacı Mustafa Yardımedici Hazretleri; Araştırmacı-Yazar, SIDDIK DEMİR

Hacı Mustafa Yardımedici Hazretleri
                SIDDIK DEMİR
        Diyanet İşleri Bakanlığı’nın finansatörlüğünü yaptığı “Sahibini arayan madalya” isimli belgesel mahiyet de arz eden  K.Maraş’ın düşman işgalinde vermiş olduğu mücadeleyi anlatan filimde gerçeğe uygunluğu tartışmasız kabul edilen  “Ali Sezai” rolün de  işlendiği gibi Kadir-i Şeyhi  Ali Sezai  Hz.lerinin iki halifesinden biridir  Mustafa Yardım edici. Diğeri ise bir ömür tek bir bağlısı dışında dervişi olmayan Sofu Ökkeş Efendi’dir.
      Ali Sezai Hz. aynı zamanda  Maraş’da  Ulu Camide kürsü şeyhliği (merkez vaizliği)yapmaktadır.  Ali Sezai Hz.leri, yolunun takipçileri tarafından büyük Şeyh Efendi olarak bilinir.   
     Mustafa Yardım edici Hz. küçük yaşta yetim kalmış, ailesinin üzerine titrediği bir çocuk, genç yaşta dergahla tanışır. Şeyhinin hizmetinde bulunarak zahiri ilimler konusunda kendini yetiştirir. Hocaları hep Maraş eşrafındandır. Fevkalade düzenli ve temiz görünümünü hep muhafaza eder. Onun için ilk dönemlerde arkadaşları kendisine “Süslü veya Apalak Mustafa” diye hitap ederler.
      Manevi olarak mesafe alabilmenin en önemli yolu bir mürşide intisaptan ve o uğurda gayret göstermekten geçeceğinin idraki ile Mustafa Yardım edici bir taraftan ailesinin geçimi için çalışırken, diğer taraftan dergâhta ki yerini önemli hale getirmek için çok çalışır. Bu gayreti Şeyh Ali Sezai Hz. lerinin  gözünden kaçmaz ve çok genç yaşta onda ki kemalatı fark ederek  icazet verir.
      Mustafa Efendi;  Debbağ-dericilik sanatının imalata yönelik olan kösgerlik, mesleği olduğu için, yaptığı ayakkabıları satarak geçimini temin eder. Askerlik dönüşü evlendiği ve çoluk çocuğa karıştığı için köşgerliği ihmal etmeden sekiz erkek bir  kız evlatla, sıradan bir esnaf intibası oluşturarak hayata devam eder.
        Şeyhi Ali Sezai Hz. Hakka yürüdükten sonra posta Sofu Ökkeş Efendi oturur. Mustafa Efendi, o dönemin sıkı takiplerinden -tedbir gereği -sakındığı için eşiyle ve çocuklarının eğitimiyle uğraşır. Yapmış olduğu ayakkabıları civar illere satmaya devam eder.
         Bir gün yine böyle bir ticari kaygı ile Adana’ya varır. İstirahat için konaklama yerine çekilir. İştirak ettiği sabah namazı sonrası cami çıkışında, nurani yüzlü biri önünü keserek “Maraşlı Mustafa Efendi siz misiniz” sualine “Evet” cevabını verince  “Buyurun Sami Efendi sizi bekliyor”denerek Hacı  Sami Hz. lerinin huzuruna çıkarılır.
          Hacı  Sami Efendi (Mekke’de Medfun) onu kapıda büyük bir muhabbetle karşılar. İzzet ikramdan sonra karşılıklı hediyeleşirler, Sami Efendi  Ona Nakşi’den,  o da Sami Efendiye Kadiri tarikinden ders tarif eder. Sami Efendi ile bir ömür oluşacak dostluğunun tanışmışlığın temeli böylece atılmış olur.
Ankara’ya İntikal:
          Efendi Hz.lerinin çocuklarından biri Diyanet teşkilatında memur olduğu için babasını Ankara’ya yanına gelmesi için sürekli sıkıştırır. Ömrünün son demlerinden elim bir tertip gereği talihsiz bir durumla hayatını noktalayan diyanet teşkilatı görevlisi oğul, babasının Ankara’ya hicretinin zahiri sebebidir. Şems’in  Mevlana’nın , İskilipli  İbrahim Etem’in  Mustafa Köksal’ın coğrafyasına kadar zuhur etmelerinin rabbani tasarrufu geniş kitlelerce o dönem için bilinecek değil ya… Zahiri sebepler görünüşte insan hayatında ki sebep sonuç ilişkisini tayin edeceği için ona sarılınır.  Efendi Hz.1953 yılında Ankara’ya ailesiyle birlikte gelir. Kendisi Maraş’ta sanki kamufle edilmiş,  gizlenmiş ,tanınma derecesi zayıf bir kişilikten Ankara’ya intikal etmesiyle tam tersi bir dönüm yaşanır.
             Bu değişikliğe tasavvufi kültürde “uzlet ve halfet” hayatı denir. Uzlet hayatın bırakılarak halfet hayatının yaşandığı Ankara da ismi duyulmaya ve bağlılarının sayısı artmaya başlar.
             Sürekli namaz kıldığı cami imam-hatibi oğlu olduğu için ona oğlum  “Cemaatin içinde Marangoz Galip Efendi adında bir zat var mı?  Ben onu arıyorum bulunca beni haberdar et” diyerek arzusunu bildirir.
          Marangoz Galip Efendi ise; Maneviyatın da emri ilahi gereği büyük Şeyh Ali Sezai Hz. postunun gelecekteki sahibi olacak gönül eri, Mustafa Efendinin sırtında ki yükün varisi. Bir ulu zincirin büyük halkası , olacaklardan habersiz için için yanmakta, halden hale sürüklenmekte, Rabbi ile halleşmede, önce kokusunu hissettirerek, bilahere cismaniye tinin beklenmesin de ki sabırsızlık veya gösterilen sabır…”Yeter artık dayanamıyorum” irticası “gönderiyorsan gönder de bir an önce bu hasret bitsin” diye yapılan gönül  imbiğinde ki feveranlar… 
          Oysa Galip Efendi;  Öz amcası, altı tarikat ulularından icazetli  Kara Şeyh adıyla bilinen Hacı Bekir Kuşcuoğlu, amcasının halifesi ve postnişini Ali Haydar Ahıskavii, onun da yerini dolduran  yine altı tarikattan icazetli kayınpederi  Şeyh Mustafa Andaç hz.lerinin aile oluşturduğu bir manevi ortamın aile fertlerinden biri olduğu halde tertibi ilahi gereği  sahibini bekler.
             Galip Efendi;  Emrinin altında onlarca insanın çalıştığı Ankara Saman pazar’ındaki atölyesinde verilen siparişleri karşılamak için gece gündüz alın teri dökerek çalıştığı yerin yanı başında boş olan işyerinin kiralandığını bilir. Kiralayan zatı daha önce hiç görmemiştir. Ama temiz nur yüzlü bir görünüşü olan bu zatı ara sıra iş yerine girip çıkarken selamlaşma dışında tanışıklıkları olmaz.
            Böyle merkezi  bir  yerde kiralanan bu işyerinde uzun dönem hiçbir işle iştigal edilmediğini dışarıda müşaade eden Galip Efendi kendi kendine “Burayı kiralayanlar deli mi akıllı mı bir türlü anlayamadım , bunca zaman geçmesine rağmen hiç iş yapılmıyor, dükkan kiralandığı gibi duruyor, acaba bunların maksatları ne ola, elbet bir bildikleri, yapmak istedikleri  vardır” gibi sözler sarf etmekte de geri kalmaz.
            Mustafa Efendi Ankara’da kaldıkları müddet içinde başta devlet ricallerinde olmak üzere maneviyat ulularından Hacı Sami Efendi, Süleyman Hilmi Tuna han , Said Nursi gibi yüksek maneviyatta zatlarla sık sık görüşüp muhabbet eder. Bu ulu zatlara ev sahipliği yapar, memleketin gidişatı hakkında ümit var bir gelecekten sitayişle bahseder. Kendi dönemlerinin istibdat veya baskıcı unsurlarının ortadan kalkacağını yerini çok daha özgür bir ortama bırakacağı hususun da  moral verici sohbetler ederler. Yakınlarına “Beni Şeyhimin vefatından sonra yetiştirdiler” der. Kendisinin de yetiştirmede memur olacağı şuurla aşığına dogru mesafe aldığının farkında olarak zamanın keşiştiği an marangoz Galip Kuşcuoğlunun;
             “Yeter artık dayanamıyorum ya gönder sahibimi rahatlayayım ya da al canımı da bu istek arzu çile bitsin” babında yakarışta bulunuşu hissettirilir.
           O gecenin sabahında büyük bir belirsizlik içinde iş yerine varan Galip Efendi tam da iş hazırlığı yaparken atölyenin kapısının ağzında iki kişi belirir. Birinin elinde Kur-an, diğeri onun biraz gerisinde elleri bağlı.  Galip Efendinin meraklı bakışları altında Besmele  çekilerek  içeri girerler.
           Galip Efendi ara sıra selamlaştığı yanı başında ki işyerini kiralayan adamı tanır. O adam Mustafa Efendi dir. Söze “Galip Efendi oğlum ben seni yetiştirmek üzere görevlendirildim, senin nasibin bizdendir. Bundan gayrı sen bizim manevi evladımızsın, mübarek ola” dediği andan itibaren Galip Efendi den o kadar rahatlama olur ki  bütün dertlerine, bütün manevi buhranlarına ilaç olan bu buluşma onun adeta ayaklarını yerden keser. Kuşlar gibi hafifler. Rabbime şükürler olsun, Rabbime şükürler olsun, Rabbime şükürler olsun… Defalarca tekrarlar.
         Metafizik zuhuratı:
       K. Maraşta iken bir gece çocuklarından Şevket Efendinin yattığı odanın kapısı açılır biri uzun boylu iki kişi girer. Meraklı bakışlarla gelen kişileri süzen  Şevket Efendiye “Oğlum babanız iyi adamdır, onun kıymetini bilin” derler ve çıkarlar. Bu durumu sabahleyin babasına anlatan Şevket Efendi şu cevabı alır.
    “Oğlum uzun olan Abdulkadir Geylani, kısa olanı da Ahmet el Rufa-i Hz.leridir. Hanemizi ziyaret etmişlerdir, sana görünmüşlerdir, bu senin için çok güzel bir manevi zuhurattır bilmiş olasın” der.
       Çocuklarının dönemin olumsuzluklarından etkilenmelerini arzu etmediği için tasavvufi hallere aşina olmaları endişesiyle metafizik örnekler verir. Çocuklarından Şevket Efendinin anlattıklarına göre ocak başında yanan meşe korunu eliyle alarak “Bu ateştir, Allah emretmezse yakmaz , bakın elimde bir yanma acıma var mı diyerek ateşi elinde uzun müddet tuttuğu halde eli yanmaz. Öyle ki eliyle yanan korları karıştırır, nihayetinde günümüzde tarikatlara karşı mesnetsiz ve yersiz düşmanlık var halk dahi böyle bilir, Allah’ı zikreden Şeyhe ve dervişlere karşı manasız tavırlar var. Bunlardan kendinizi korumanız ve olumsuz etkilenmemeniz için bir işaret olarak gösterdim “der.
        Onun en büyük manevi zuhuratı, Şemsi Tebriz’i gibi, onca zamandır ızdırap çeken bir gönül erine hal atlatmaya vesile olarak sıkıntılarından kurtardığı   gibi Galip Kuşçuoglunu bu alana kazandırmaya vesile olmasıdır.
        Mustafa Yardım edici Hz. ömrünün son dönemlerin de hac farizasını yerine getirir. Bu yolculuk dönüşü rahatsızlanır. Doktoru tedavi için ameliyat önerir. Kendisi ameliyat gününden bir gün önce “vücudumu yaramayacaklar” der ve o gün gelmeden rahmeti rahmana intikal eder. Emri ilahi gereği ölüm döşeğindeyken halife olarak Hacı Galip Kuşçu oğlunu kendi yerine tayin eder. Mezarı, Cebeci Asri mezarlığında olup  İskilipli İbrahim Etem Hz.ile ayni mekanı paylaşmaktadırlar.
     Vesselamün alelmürseliyn, velhamdülillahi Rabbül alemiyn.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder