7 Aralık 2015 Pazartesi

KEMALİZM YA DA AZINLIĞIN STATÜKOSU; Araştırmacı - Yazar, Sıddık DEMİR

KEMALİZM YA DA AZINLIĞIN STATÜKOSU
                                                   Sıddık DEMİR
         Kırılma; erken kalkmakla başlar. Birde genetik zafiyet.
         Ve yarışı kaybederler…
         Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte erken kalkamamak en büyük kader olmuştur asli unsur için. Kırsal kesimlerde fazlaca oyalanmak veya köylülükten kurtulmak için çaba sarf etmemek, geri ama sürekli geri kalmanın  tabi bir sonuç olarak ortaya çıkması, kaçınılmaz olmuştur.
         Atatürk’ün vefatından beş-on gün sonra Yunus Nadi imzasıyla Cumhuriyet gazetesince sürmanşet “Kemalist bir ideoloji oluşturmamız gerektir.”Şeklinde ifade edilen olayı geçen günlerde Sayın Mehmet Barlas bir TV. Programında hatırlatmıştı.
          Ekseri çoğunluğun cahil olduğu bir toplumda çobanlığa soyunmuş zümreler her zaman olur. Sıkıntı bunların aynı kumaştan gelip gelmemesindendir. İşte Yunus Nadi’nin teklifi aynı endişelerden hareketle halkına güvenen Atatürk’le ona güvensizliği şiar edinen kesimin farkını ortaya koyması bakımından çok önemlidir.
          Ülke genelinde heterojen olarak yaşayan azınlık şuuruna sahip vatandaşların, güvenlik ve dayanışma duyarlılığı gereği erken uyanmalarının en önemli göstergesi kırsal kesimden merkezi yerlere doğru yaptıkları nüfus kaydırma operasyonudur. Dolayısıyla köylerden kurtularak sürekli daha büyük yerleşim yerlerine asli unsurdan önce göç etmişlerdir.
         “Erken kalkan yol, erken evlenen döl alır.” Veciz sözü onlar için geçer akçe olmuştur.
         Uzun bir dönem büyük şehir denilen metropollerin vazgeçilmez insan zümresi bunlardan oluşmuştur. Devletin ihtiyaç duyduğu insan unsuru da önce bunlarla, ihtiyaçlar karşılanamazsa dışa açılım yapılarak temin edilir durumla, uyumaya devam eden insanların bir kısmı ancak uyandırılarak devreye sokulmuştur.
         Nadi’nin makalesinde vurgulanan “Kemalist ideoloji ve kuralları” erken uyarım sistemiyle uyarılan azınlık şuurunda insanlar tarafından oluşturulmuştur. Gittikçe surları sağlamlaştırılan kalenin içinde ne yazık ki ne Atatürk ne de onunla beraber milli mücadele veren Türk insanı vardır. Ama kale bu gün için dimdik ayakta ve Atatürk’ün de halkının da sevdiği saydığı ve güvendiği silahlı kuvvetler tarafından korunmaktadır.
         Geç uyananlar  işin vahametini zamanla öğrenir ve aynı metotla şehir toplumu mensubu olmak için çok uğraşırlar. Onca acı ve ızdıraplar çekerler. Nihayetinde bir noktaya gelirler…
         Tahsilse yerinde, kültürse dopdolu, istenilen donanımda vizyon sahibi olmuşlardır. Cılız bir sesle; “Biz artık yetiştik, en az sizin kadar donanımlı olduk, cephede kanımızı canımızı verdik, gerçi sizi orada bir türlü göremedik ama, şimdi milletimizin yönetiminde görev almak istiyoruz” Dercesine taleplerini bildirirler. Velâkin kale öyle korunmaya alınmış ki “Benim şartlarımda kimliğini ve kişiliğini değiştirmeden sizi aramıza alamayız. Bu halinizle ayaklarımızın altında çekilin yoksa düğmeye basarız haa” Demektedirler.
         Atatürk’le hiç ilgisi olmayan, adına Atatürkçülük denilen “Kemalist yobazlıkla” Anadolu insanını devletinden soğutma projesi uygulanır yıllarca. Azınlığın, zaman zaman kutsal kabul edilen müesseseleri de kendi menfaatleri için kullandıklarını bu millet, karnı sancılanarak dişlerini gıcırtadarak takip etmektedir. Sandıkta cezalandırmanın yanında başka  yapılacak işin olmadığının da farkında… Velâkin yine aynı azınlık zümre “Kemalist ideoloji” edebiyatıyla vasıfsız çoğunluk diyerek sandık kavramını küçümser taktikle, geliştirdikleri stratejileri devreye koyarlar. Bu şekilde halkın temsilcilerinin elini kolunu bağlamaktan tereddüt etmezler. “İktidar olursunuz ama muktedir olamazsınız” derler.
         Kimileri bu işe “Derin devlet” kimileri ise “Sistemin sahiplerinin gözü kara sahiplenmesidir” Derler.. Halkın sağduyusu ve gerçek Atatürkçüler nezdinde ise bu durum; kendilerinden olmayan, bir avuç azınlığın vahşi ihtirası veya mevcut statünün korunma çabasıdır.
         Sosyal devlet anlayışı gereği, devlet imkanlarından eşit bir paylaşımın olmadığı, insan hak ve hürriyetlerinin gasp edildiği, özgür düşünce ve ifade hürriyetinin savsaklandığı veya suç sayıldığı, mevcut statükonun müsaade ettiği oranda demokratikleşildiği, Atatürk ve diğer değerlerin istismar edilerek adeta rant aracı yapıldığı bir ülkede, o kalenin eteklerini istediğiniz kadar “Kemalist ideoloji” pankartlarıyla donatın, yinede bu millet  gerici, yobaz  edebiyatıyla yapılan istismarın farkındadır.
        Yunus Nadi’nin hayata geçirilen projesiyle holdingleşen Cumhuriyet zenginleri kunta-kintelerin ayak seslerini duymaktan da zorlanırlar tabi.
        Her ne kadar “Kale” işgal edilmiş olsa da, her ne kadar geç uyananların halen uyudukları zannedilse de, bu işin nereye varacağı hususunda belli bir müddet daha kamufle olabilme şansı olabilir.
        Enformasyon çağında köylü artık şehir toplumu insanı olmuştur. Aydınlanmanın geçte olsa farkına varmıştır. Vasıflı insan gücü kalenin etrafında mantar biter gibi bitmiştir. Zaman zaman tankların gölgesinde bu taze fidanlar ezilse de her ezilişinden daha güçlü daha sağlıklı daha organizeli insan unsurunun yetişmekte olduğu görülmelidir. Diğer taraftan;
         İşgal edilmiş kale örneğindeki sembol edilen anlayışta “Kaht-ı rical” sizlikte insan kıtlığı da çekilmektedir. Çift kimlikli insan unsuru zibil gibi üremektedir. Özgürlüklerin kısıtlandığı ortamların tabi sonucudur bu.
         Duygu ve düşüncesinden dolayı ürken, korkan ve hatta kıyıma uğrayan, despot dayatmalar karşısında sistem, çift kimlikli insan yetiştirmektedir. Çevrenize şöyle bir bakın; Din karşıtı her türlü eylemleri olanlar, toplumun genel ahlakı dışında, yani uçlarda yaşayanlar, ömürlerinin önemli bir kısmını dış kaynaklı ideolojilere iman etmiş olarak geçirenler, Atatürk’e “Burjuva Kemal” diyenler…Hemen hepsi bugün takiye kültürü gereği ikinci kimlikleriyle her türlü arama tarama barikatlarında imtiyazlı bir şekilde geçerek iktidarlarını sürdürmektedirler. İşin garibi, bu türde insanlara “sahtekâr” bile denilemeyişi...
        Hani şairin birinci meclis için söylediği “Ayağa kalk ey ehli vatan dediler ayağa kalktık. Kalktığımız yere onlar oturdular biz ayakta kaldık” Dediği gibi bir şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder