18 Kasım 2015 Çarşamba

HOŞGÖRÜLÜ OLMAK, Sıddık DEMİR (Eğitimci, Araştırmacı - Yazar)

HOŞGÖRÜLÜ OLMAK

     Sıddık DEMİR
-Yiğidi gül ağlatır gam öldürür-
Hoşgörü nasıl da bir milletin sahiplenmesi gereken kıymetlerin başında gelmez? Bütün ilahiyat kaynaklarının şifrelerinde olduğu gibi beşeriyetin de nihai hedefinde olan, rol model de olsa bir kısmının ulaştığı bu güzellik manzumesi insanlığın ulaştığı en mükemmel bir anlayıştır. Bu anlayış biçiminin bireyden hareketle devlet olması en ideal olanı olmalıdır.
Devletten millete bu güzelliklerin dayatılması durumu ise ikinci bir metot olarak tercih edilebilir. Toplumların kültürel kodlarına bu anlamda, eğitim ve diğer uygulamalarla değişime tabi tutacak evrensel değerler yerleştirilebilir. Bunun adına günümüzde toplum mühendisliği deniliyor. Öyle ya; eğitilmiş insanların, içinden çıktığı toplumları yönetmeye talip olması kadar normal ne olabilir.
Demokrat düşünce veya demokrat tavır belki de evrensel değer değildir, ama “Uluslararası” bir güzellikler manzumesidir. Özgürlükler menbağıdır. Eli kolu bağlı bir milliyetçilik, yine aynı pozisyonda bir maneviyatçılık ve diğerleri ne kadar özgürdür. Hukuki anlamda çerçevesi çizilemeyen veya muhafaza edilemeyen bütün soyut ve somut kavramlar varlığını özgür olmayan ortamlarda nasıl devam ettirebilir. Ferdin hukuk önünde hakları ancak ‘özgürlükçü demokrat’ tavırla korunur.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inancı zayıf yönetici veya yönetim şekli ile bu erdemleri içine sindiremeyen bazı aydınım diyen zümrenin yaklaşım tarzına özgürlükçü anlayışı yakıştırabilir miyiz? Kişileri takiye kültüründen kurtaran anlayış bugün itibariyle demokrat duruştur.
Birden çok kişiliği, birden çok yüzü olan çok kimliklilik insan cinsinin besleyip büyüttüğü en büyük çirkinliktir. Özellikle bu ihlalin kurumsallaşması, fertler üzerinde çok hızlı deformasyonun devamına sebep olur ki, en tehlikeli olanı da budur.
Fert-Devlet ilişkisinde veya kurumlar ile yönetim arasında bir şeyler elde etme gayesiyle çift kimlikli oluşum olagelmiştir. Bu gayretler dünyevicilik gibi süfli beklentilerle sınırlı kalmayıp genel ahlakı olumsuz etkilemesi veya ona bir şeyler kazandırmaması şeklinde bir gelişme ve tehlike arz ediyor demektir.
Osmanlı Devletinde kurumlar ile devlet denilen mekanizmanın hedefi genelde aynı olduğu için “Sivil toplum – Devlet” çatışması pek görünmez. Hesaplar dünyevi ve süflidir.
Cumhuriyet Türkiye’sinde ise “Sivil toplum - Devlet çatışması” hep süregelir. Çünkü; sivil unsurlarla devlet denilen mekanizmanın hedefi veya hedefledikleri aynı değil de ondandır bu çatışma. Eğer bugün itibariyle ileri derecede çatışma ortamı oluşmamışsa ‘Sivil unsurlar’ takiye kültürü gereği “Halıyı yatışına taramalı” anlayışından hareketle barışık görünmektedir de ondan.
Zoraki barışık olma siyasetinin takipçisi sivil unsurların, ‘Demokrat olma’ veya ‘Hukukun üstünlüğü’ anlayışına katkı yapmaları beklenemez. Paranın ve sandalyenin gücü ve bu alandaki doyumsuzluk, bu kurumlar ile katkı sağlayacakların yönetim tarzını diktatörleştirir. Bir grubun veya bir zümrenin egemenliğinde insanlar zulüm görür. Bu durum ne ilahiyat anlayışının tatbikine ne de demokrasiye kapıyı aralar.
İslam coğrafyası aynen böyledir. İnsanlığın ulaştığı “Demokratik yapılanma” veya ilahiyat ahlakında emir mesabesindeki “Hoşgörü ve Saygı”dan hiçbir eser olmayışını bir zihniyet değişimi noksanlığına bağlamak lazım. Hz. Peygamberin “Sürekli devrim” veya “Kur-an’ı süreli devrime tabi tutunuz” gibi öneride bulunduğu halde muhataplarının tarih boyunca (birkaç kırınım hariç) bu sözden habersiz yaşadıkları statik bir yapılanma, kendini her alanda göstermektedir.
Ülkemizde de durum aynı. İlahiyat konusunda dahi bir eylem bütünlüğü ortaya koyamayan sivil toplum unsurları veya aydınlar, bir başka alanda neler ortaya koyabilirler ki?


Bir sivil toplum örgütü başındakinin antidemokrat eylemine karşı o örgütü oluşturan diğer unsurlardan birileri “Öyle değil de böyle olsa daha iyi olmaz mı?” diye irade beyan edemiyorsa sebebi demokrasi kültürü veya hukukun üstünlüğüne olan inancın olmayışıdır. Eli kolu bağlı bir milliyetçiliğin, eli kolu bağlı bir dindarlığın veya vatandaşlığın insana ne faydası var. İnsan özgür olursa insan olur. Gayrisi ‘Zombi’ olur ‘Mankurt’ olur. İnsan kendini ‘Devlet gibi özgür’ hissettiği zaman korkularından kurtulur. Korkularını yenen insan çift kimlikli olmak istemez. Özgür iradeli fertlerin oluşturduğu toplumlarda demokrasi kültürü gelişir. Bu kültür oluşursa aliyyül ala; gerisi kendiliğinden gelir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder